22
Yorum
43
Beğeni
0,0
Puan
1758
Okunma

Bir harf düştü bastırdı kış
Taht-ı Süleyman yıkıldı üstüme
Sordum ilacını Lokman Hekim’den
Aklı firarda olan dönemez dedi sürgünden
İnkisar-ı hayale uğrama boş yere
Nice sultanları tahtından etti aşk sancısı
Binip de bal kabağına
mim koymadan gittiler zindan sessizliğine...
Astılar zamanın çaresizliğini
kuşların yorgun kanatlarına...
“Sin şin” muhabbeti kaldı anılar mezarlığında...
Ey Meryem’in ellerindeki çocuk
Uyak ararken kalbinden kalbime
Gözlerin zeytin dalı olmuştu umutlarıma
Güftesi aşk olan bir rahmet
sağanak olup yağmıştı üzerime...
Mayınlı bulutlar düğümlenmeden gülüşlerine...
Sahi ;
Sen ne zaman davet etmiştin beni
inişi olmayan dik yokuşa...
Dağ olup üstüme ne zaman yürüdü gidişin..
Onmaz yerimden
ne zaman vurdu zalim dalgaların...
İnşa ettikçe çıkmazları
tutuldum kaderin anaforuna.
Vurulup vurulup kanatlandım
bir Anka masalında..
Küllerimden dirilen bir kundakçı yatıyor
Ceza evinden kaçan göz kapaklarımda.
Zakkum dalına takılan duyarsızlık
çürüyor temmuz sıcağında.
Zamana bırakalım dediğin zaman da
ayaklanıyor karşı kıyıda ...
Bir üşüme kaldı kendime düştüğümde
Dağlandı akortsuz bir keman içimin sarnıcında
Sırrımız feryadımız şimdi uzaklarda
Köpüklerin grileştiği
yağma mevsiminde hatıralar.
Eriyip gidiyor acımasız bir ışıkla...
Özlemin nabzı atıyor on beşinci sayfada
gücüm yetmiyor üç nokta koymaya...
Yusuf da kuyudan çıkalı yıl oldu
yatıyor bir yetimin evinde en güzel sancıyla...
Yaşamak için kullandığı kelimeleri
koyuyorum ölenin mezarına..
Ferda Özsoy