3
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
2123
Okunma

kimsesiz düşlerin altını çizmedik mi aşkla
..
şubatın kar sularıyla arınmış şehirlerden
temmuz gecesi göğüne yazardık aşk romanları
nasılda arasına bahar saklardık kitapların
sonra açar, açar okurduk erik çiçeklerinden
o mayıs güzeli türkülerine giden hüzünleri
hani çocuklar sekerlerdi denize vurmuş ışıklarda
işte tamda o zamana denk gelirdi sarılmalarımız
en çokta kirli yüzlerinde üşürdü kimsesizlikleri
alıngan düşlerine dokunurduk bir anne masalıyla
firar etmiş çocuklukları geçerdi utanmalarından
Tanrı’nın yalnızlığıyla mutlu olmaktı farkımız
dahası iki bardak çayın eriyen şekerleriydi vakit
bize kalan artıklarıyla severdik iyimser saatleri
boylu boyunca uzanmış kentin göğsünde yürürken
duvarlara asılmış akşam üstleriyle karışırdık
yorgun kaideler içinde ki somurtkan suretlere
zordu yaşamın eklemlerinde ki ağırları çekmek
bilirdik herkes kendine sığınırdı bu gürültüyle
kapanırdı kapılar dışın kangren karanlıklarına
içeride bir öpücüğe muhtaç yalnızlıklar başlardı
yani
rüyadan çıkmadan önce senle bir günün özetiydi aşk
sonrasında
eskiciler kırık arabalarla taşırdı eskimiş anıları
çingeneler ayazla çatlamış ayaklarıyla basarak geçerdi
cıgarası dudaklarında müzisyenler düşerdi yollara
üç kuruş parayla sanat satardı anasona batmış insanlara
balıkçılar uğurlanırdı besmele çeken kadınların
o merhametli doğurgan gözlerinin ağlamaya hazır buğusuyla
yani
bir sürekli gerçeklik içinde hayalperest sevdaydı bu
sana uyuduğum gece resitallerinde gördüğüm resimler
bil ki
içinde kalabalık umutlara sarılmış düşlerin aşkıyla
sana kuşların sesinden özetlenmiş şarkılar söyledim
şimdi
bana gülüşüne giden bir yolculuk ayır eski zamanlardan
antik bir yaranın kabilesinden söküle, söküle geleyim
..
sevgiliye rüya koleksiyonları biriktiren bir sevdadır bu