6
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
2206
Okunma

çay demlenmez-içilir,
aş pişirilmez yenir
radyo bir-kaç halı dokunan evde...
bazen de halıcı kızlardan türküler dinlenir
“gale galeye bakar
ah galeden ganlar akar
deliğannılar durukan
e(h)tiyara kim bakar
hele beşşiği şamdan
yuvarlandı damdan
keşke sevmez olaydım
usandırdın bu candan”
başka biri ekler,
ötekiler eklenirler;
“Silifkenin yoğurdu
ah seni kimler doğurdu
seni doğuran ana
balınan mı yoğurdu
hele beşşiği şamdan
yuvarlandı damdan
keşke sevmez olaydım
usandırdı bu candan”
evliliği halıcı transferidir bir başka eve
çocukluğunun bir kısmını da
kocası evi bilir..
çocukları ile akran gibidir
halıda,
oyunda..
tarlada
harmanda..
ve hayat devam ederdi böylece
baba evinde
ve koca evinde...
evde
hep evde...
halı dokunur,
gelin olunur,
ana olunur
çoluk-çocuğa karışılır,
yaşlanılır….
“hay bu halıyı ırcat edenin …..”
alev, bakır çalığı, buğday başağı
boz, krem, kemik, bej, ten rengi, süt yanığı
limoni, eşek sidiği, altın sarısı
toprak, devetüyü, taba, kahverengi
koyun yünü, süt beyazı, süt yanığı, kar beyazı, kirli
tirşe, çivit, turkuaz, kül, gökmavi, kurşun , cam göbeği,
haki, zeytuni, petrol, çağla, küf, zümrüt, çimen yeşili
turuncu, yavruağzı, kavuniçi, nar çiçeği
bakır, vişne çürüğü, al kırmızı, kiremit, fes rengi
lacivert, parlament, eflatun, lila, afyon moru
soluk, cartlak , gülpembe, çingene, gül kurusu
yolluk, seccade, taban halı
makası-kırpığı, bıçağı, yumağı
eğri demiri, doğru demiri
maşası, mengenesi, tezgahı, direzisi, çözgüsü ,
modelin dönmelisi, kıyısı
kıyının küçüğü, büyüğü
cansız, pastel renkli “saat kapağı”
çiçek açar zeminde narçiçeği
lacivert “köşegöbek” halıların şahı
özene bezene dokur,
bu kızların anası
ısdarda kilim,
heybe,
çul,
çuval,
yastığı
kızının gelin arabasına atbaşı bağlar
eller düğün eder,
kızı gelin olur, anası ağlar,
“gesi bağlarında dolanıyorum
yitirdim yarimi aman aranıyorum
bir çift selamına güveniyorum
gel otur yanıma hallarımı söyleyim
derdimden anlamaz ben o yari neyleyim
gesi bağlarında üç top gülüm var
hey Allahtan korkmaz sana bana ölüm var
ölüm varsa bu dünyada zulüm var
atma garip anam beni dağlar ardına,
kimseler yanmasın anam yansın derdime”
imrenirdi gelinlik kızlar,
konu komşu...
ne güzel düğünler olurdu
gelinler mutlu,
kızlar umut doluydu
düğünler....
düğün gibi olurdu....
tüfek atılır,
-bayrak kalkar -dı
davul-zurna çalardı
katılırdı herkes,
herkes düğüne okunurdu
düğünler hepimizin,
hepimiz için düğün olurdu....
yıllarca dünürcü beklediler
sevdiklerinden,
kendilerine de yapılsın gelinbaşı dilediler
yoldan her geçen
ya sevdiği olsun
ya da haber getirsin sevdiğinden..
duaları kabul olup,
sevdiğini görenler
bakamadılar,
kaçıp saklandılar
sevdiği sağ ya;
gerisi sağlık olsun..
“yücedağ başında yağan kar idim•
yağdı yağmur, güneş doğdu eridim
evel yarin sevdiceği ben idim
şimdi uzaklardan bakan ben oldum”
tenbihledi.. ikaz etdi anası,
ya da aklına geldi
“-sonra eller ne der” diye düşündüler
filancanın oğlunun kendisine
meyil verip, havaslandığını
ellerden öğrendiler
çokları kendine dünürcü gelindiğini
“-hayırlı olsun” dan sonra öğrendiler
“-indim havız başına
bir yar çıktı karşıma
zevda nedir bilmezdim
o da geldi başıma
gelemen ben,
gidemen ben
her gözele meyil, veremen ben
aş golların
sar boynuma
üşüdüm, üşüdüm
saraman ben”
kızlar
yola bakan pencere duvarına çakılı
tezgahlarda halı dokurlardı
gözleri yoldan geçenlerde
kulakları kapıyı çalacak kısmetinde
hasretle beklerlerdi
hasretle asker yolu gözlerlerdi
bir selam olmasa da, kendilerine
“mücüde”yi karşılıksız koymazdı hiç birisi
gelen her mektubu ezberden okuyabilirlerdi
okumayı-yazmayı bilmeseler de
asker yolu gözlenen koca evlerinde
ya da halı dokudukları evlerde
“yarim senden ayrılalı
hayli zaman oldu gel gel,
bak gözümden akan yaşlar
ab-u revan oldu gel”
“burada mektubuma burada son verirken
hepiciğinize ayrı-ayrı selam eder
böyüklerin ellerinden
güçcüklerin gözlerinden
tekral tekral öperin
......................................”
“şu yüce dağları duman kaplamış
gene mi gurbetten kara haber var
seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış
çimenler üstünde gözyaşları var”
okumayı yeni sökmüş çocuklar
bir cizili şekere kanar
bazende muşmula turşusu yenir
“-kimseye deyvime imi gadınım” diye sıkı sıkı tembihlenir
ve koynundan çıkarır
katlanabilceği kadar katlanmış
asker mektubunu
kimbilir kaçıncı kez,
her fırsatını bulduğunda okutur,
okutur okuturdu..
üstelik de; yardımcı olunur yeniyetme talebeye,
takılınılan her kelimede
okumayı sökemediğinde
"...."
belki başka bir ağızdan daha duymak,
“yeni gelmiş mektup” yerine geçer
her saklı mektup ezbere okunur
kimbilir ne hazlar verir,
hasret çekenlere
hasretler doldurur..
nice hasretler,
özleyen gönüllere
gözleri dolu
yavuklular, nişanlılar,
asker yolu gözleyen
hasret büyüten
asker yavuklusu
taze gelinler
“asker yolu beklerim,
günü güne eklerim
sen git yarim askere de
ben sılayı beklrim
mendilimde gül oya
gülmedim doya doya
asker yolu beklerim de
gününü saya saya
pilav pişirdim yavan
üstüne kıydım soğan
yatağına uzandım da
uyan askerim uyan
mendilimde gül oya
gülmedim doya doya
asker yolu beklerim de
gününü saya saya”
bir harf yazacak kadar boşluk olmasa bile
orada ne destanlar yazılır,
ne özlemler dile gelirdi
orada yazılanlardan ziyade
yazanın esamesi
el yazısından tanınır
yazdıranın neler düşlediği bilinirdi
“gönlümüz gamlanır böyle günlerde
önüme çekildi bir siyah perde
yar senin aşkından tutuldum derde
yine mi gurbetten kara haber var”
askere bekar gidenler;
babasına yazdığı mektubun
en sonunda
ve hiç alakası yokken
“-bana Elif’i isdeyvirin”
demeye cesaret eder..
istenecek kız değişir
temenniler değişmezdi..
ya da derdini döker türküyle anasına
anasının içi "cız" eder
ordakiler güler geçer
“ala geçim çit doğurdu
bolartdık südü yoğurdu
ana bana bi hal oldu
ah ana beni eversene
evermessen gebersene”
burukluk-kahır hatta öfke analarda..
ya da mevzu bahis kızın ağıztadı yenmiş..
nişan alayına sini verilmiş
belki bayrak kalkmış, düğün edilmiş
el hasılı iş-işten geçmiş
hayırlar dilenmiş olurdu da,
"aklın nerdeydi ay eşşen eşşek sıpası" denirdi
hısımlara gelen mektuplarda
gönül verdiği,
hısımının yeni yetişen yakınına
“-emmiyin gızını bana öğredivisen ya
çıtlat bakalım bi
akraba olalım o(ğ)lum”
öykünmeleri
ya da bir paket içinde
bir mektup eşliğinde;
boncuk, tarak, ayna
olması "bir çıynam sakız" sa olsa
gelecek bir tel saç karşılığında
gönül verme belirtileri..
“ela gözlü benli dilber
koma beni el yerine
altın kemerin olayım
dola beni bel yerine
gelip karşımda dursana
şu garip halim sorsana
saçından bir tel versene
koklayayın gül yerine
Karacoğlan der nolayım
elim beline dolayım
nazlı yâr külen olayım
kabul eyle kul yerine”
DİPNOTLAR
Gurşun / kurşun: griye çalık mavi
cartlak: çingene pempesinin koyu tonu
Çözgü: dokumacılıkta dikine ipler, atkıyı tutar
ısdar/ıstar: kilim, çul-çuval, heybe tezgahı
Bayrak kaldırmak.. düğünün başladığı işaretidir
• Keskinli Hacı Taşan
öğretmek: kızın niyetini birine yöneltmek
öğretmek: yabanıl hayvanı ehlileştirmek, eğere semere alıştırmak, koşuma, binmeye yatkınlaştırmak
çıtlatmak: gizlice haber vermek, aklına düşürmek, mevzu açmak
Ela gözlü, benli dilber - Karacaoğlan
Resim için Sn Nuri ÖZTÜRK’e teşekkürler.
5.0
100% (8)