1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3438
Okunma

Bir nöbetin ardından ruha düştü hezeyan
Ya sus bitir herşeyi
Ya da duyun sesimi
İstersen unut gitsin; ama ne olur dayan
Çünkü sende bulmuşken
Gönül aşkın meyini
Senin sustuğun vakit keserler nefesimi...
Methal...
Ne varlığa ispattır beşerin var olması
Ne yokluğa delildir ölülerin yokluğu...
Sükut...
İçten içe ağlayıp hû çekince melekler
Göklerden sağnak sağnak rahmet yağar gözüme
Ben zaten Hay’dan geldim sükunet beni bekler
Vuslata ramak kala hasret sığar özüme...
Aşk...
Leyla kimdi Mecnun kim Kerem kim için yandı?
Söyle kimdi Yûsuf’un kuyusunun sahibi?
Herkes O’nu ararken gönül kime inandı?
Aşk Resul’e aşıkken yetim bir çocuk gibi...
Tevekkül...
Hallac’ın edasıyla zikrederken Rahman’a
’Enel Hak’ diyarında aşkımı yaşarım ben
Pir Sultan nidasıyla şükrederken Rahman’a
Dostlar bana gül atar, çağları aşarım ben
Tahassür...
Oysa biz susuzluğu yaşarken Kerbelada
Hüseyin’in sabrıyla sınanan öksüzlerdik
Oysa biz ağlıyorken okunan her selada
Gözyaşı döktük diye kınanan öksüzlerdik
Nihayet...
Garip bir veda mıdır yanımıza kâr kalan
Yoksa hazin sonların gölgesi mi yalnızlık?
Sahi en baştan beri yokluk muydu var olan?
Varlık yoksa, yokluğun ülkesi mi yalnızlık?