Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Harun Aktaş
Harun Aktaş

mühannet kibir

Yorum

mühannet kibir

1

Yorum

13

Beğeni

0,0

Puan

2733

Okunma

mühannet kibir





Kuduruk bahanelerin ardındaki kibrim
tutuşturmaya yetmez kibritleri, ıslak
sözde işlenmedi hiçbir katliam, kızgın
ne Ezidi bir ana
ne bir Çingene
ve ne Auschwitz’te bir Yahudi, heil hitler



hiçbir bebek boşuna bağırmadı kundakta
sözle işlendi
parıldadı yandı kibritler
dağdan kayarak düşercesine, pat pat
şehrin ağzı yumuşaktı
ve o çocuk oradaydı
daha da çoğalarak öldüler, arka bahçede
balkon kapalı



an be an
ânı izledim iğneleyici sözlerle, tak tak
harflerle işim olmaz, bak bak
sessiz ve sesli, yüz yüz
dönelim şimdi işin aslına
derler ki
darphanelerdeki parmaklarda darp izine rastlanılmadı
morglar sıcak kokuyormuş, haş haş
ne çabuk unutulmuş kalpazanlar
numaraları sahteymiş, miş miş



burada duralım kadehleri tokuşturalım
şarap, zemzem ve haram
üç peygamber
İsa, Musa ve Yusuf
tak kırıldı âsa
kuyu taştı ve Firavun dirildi
kırıklar bir daha kırıldı, çat çat
itiraf işimize yaramaz ama
rakamları fışkıran ulusal banknotlar
resmi kanunları lehime çevirmeli
yakışıklı değilim çünkü



çek dikilme öyle bunu çek paparazi
hoppala olacak şey mi
çekler alındı
papa razı değil gidişime
made in turkey
ve madde: kömür
suratımdaki siyah ben
genç yaşta ağarmış şakaklarımın
tıkırtı çıkarmasını neye yorabilirim
başka








Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Mühannet kibir Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Mühannet kibir şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
mühannet kibir şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gule
Gule, @gule
3.6.2015 16:09:00
Bazı şiirlerin önünde insan saygıyla eğilir... bu öyle rütbelilere düzenlenen saygı duruşu merasimi, el-etek öpme seansları değildir yalnız...hoşuna gitmiştir, beğenmiştir fakat düşüncesini eliyle yoğuracak, gün ışığına çıkaracak yeterli ham maddesinden yoksundur biraz...düşünmeye devam eder...sessiz bir şehir kalkar gider belki içinden...iki sınıra uzayan raylar ve boş vagonlar...bir de bekleme salonlarının üstüne tünediği o miskin yalnızlık..ama ne gelen vardır ne de giden...peki şair bunu kafasına çok takar mı?..veya şiire getirisi-giderisi nedir arada boğulan seslerin..?..orası kapalı oturum yine..parmakla sayılacak kadar azdır çıkan titreşim...

yine bir savaş patlak verirken bir yerde; Julien de annesinin boynuna sarılıp kırgın ve kızgın bir şekilde zorla bindirilirken tren' e; ki ben burda şimdi, bir trenin üstümde yarattığı kaosu ve dokuz nokta şiddetinde sallayan sarsıntısını sana saatlerce anlatabilirim...kolları da vedaları da gitgide uzar çünkü bu gıcırtılı rayların...tren ağır ağır kalkarken; bir kolun senden kopup gidişi de yine öyle ağır olur...bir düdük sesi duyulur ama kapı en son kapanır...bir araba, otobüs yolculuğuna benzemez...onların durakları belli bir noktada çıplak gözle de görülebilir...nostaljinin dozunu artıracak olursak burda, iki sevgilinin ayrılış hikayesini örnek gösterip, konuya daha derinlik ve anlam katabiliriz...Julien' i unutma bu arada çuvallayıp gitmesin çocukcağız...kör kütük birbirine aşık iki çift düşün şimdi...zorunlu nedenden ötürü biri diğerini gözü yaşlı istemeye istemeye, elinde al yazmalı mendilini arkasından sallaya sallaya uzak bir yere uğurlayacak bir istasyonda...belki hatrından hiç çıkmaması ve taze kokusunu yatmadan önce her gün içine çekmesi için bilinçli olarak ona hediye edecek o ıslak sümüklü mendili...bu ağır çekim hareketini yapacak olanın muhtemelen bir bayan oluşu kaçınılmazdır çünkü bir kadın için unutulmak düşüncesi en korkunç ve en dayanılmazıdır...evet farkındayım fazla dram ve hat safhada duygusallık karıştı işin içine...bunu ben de istemezdim doğrusu...peki hiç düşündün mü o çekilmez ayrılış sahnesinde, saatlerin yerinde dururken, dünyayı kucaklayacak o iki kolun ve trenin ardından koşacak o adımların nasıl uzayabileceğini, nasıl ter dökeceğini, rayların nasıl gürültüyle içinden ağır ağır kalkıp gideceğini, "lütfen kemerlerinizi bağlayınız!" sinyali bile duyulmadan, gökyüzünün var gücüyle üstüne çöküp, bir atom bombasının on misli hasar yaratacağı patlama gücüyle seni un ufak edip paramparça savuruşu yeryüzüne nasıl bir duygudur bilir misin..?...bir araba ve otobüs genelde aynı etkiyi yaratmaz... seni köklerine varana kadar çeke çeke böyle ezmez tren gibi...siyah lastiklerinin izi kalır üstünde o kadar, bir de iliklerine musallat olan o aşağılık ezilmişlik duygusu...ama kısa sürer bu dünyadan kopma hissi...arkasından koşup gitsen de bir sonraki durağı bilirsin...bilirsin nerde hangi kavşağı döneceğini...haritası bellidir...trenlerde yönünü saptayamazsın...belki de onun için böyle ağır kalkıyorlar ve daha uzun sarılma şansını tanıyorlar insanlara...araba son sürat gaz verip arkasına bakmadan gidiyor...trenler daha uzun bakışıp el sallaşmak için çok müsait...kaldı ki iç içe geçen sürüsüne vagonlar mevcut...o yüzden sancılıdır tren yolculuğu...gözünü de kulağını da cama kestirirsin...neyse ben lafın gelişi üstten bahsedim dedim, trenin boyu kadar uzadı gerçekten cümleler...

bu gidişle hüzün seviyesinden de hiç uzaklaşamayacağım gibime geliyor...işte bu şiir de böyle ağır ağır mermilerini üstüme boşaltıp, imgelerini de dünyay sıkarak yükünü hafifletmeye çalışıyor...

işte Julien annesinden ayrılacak oluşuna dayanamayıp, gözlerinin içine öfkeyle bakarak "sizden nefret ediyorum" demişti...siz derken annesinin yanına uygun bir suçlu daha aramıştı...yani bu mesuliyeti kolayca üstüne alabilecek bir baba...ama babasının istasyona gelmesine, yanağına bir öpücük kondurmasına gerek kalmamıştı...annesi Julien' in boynuna sarılıp, ellerini saçlarında gezdirerek şöyle bir laf etti:
"beni de anla lütfen...benim için kolay mı sanıyorsun, benim hoşuma mı gidiyor senden ayrılmak!..keşke erkek kılığına girebilseydim ve seninle aynı okula gelebilseydim...böylelikle beraber olurduk...bu sırrımızı paylaşırdık!"...

sieg heil! deyip, hitler selamı çakan birçok insan vardı ve kapılara çizilen sayısız çarpı işaretleri...

Klara çıplak edilip, gaz odasına götürüldüğünde otuz yaşındaydı...sene 1944 ve Konzentrationlager Auschwitz' de tutsaktı...
"güzel tanrı o gün bana yardım etti" diyor 1 ocakta 101.yaş gününü kutlayan kadın...birçok kadınla beraber o gün seçilmiş ve gaz odası için hazırlanmıştı"...nasıl bir hazırlıkdır diye sormadan edemiyorum şimdi...ne kefenin hazır ne de içine gömüleceğin bir avuç toprağın...
sonra bu caniliği üstlenen askerlerden biri dalga geçip şöyle diyor tutsaklara:
"bu sizin şanslı gününüz olmalı...o kadar çok insan öldürdük ki, sizi boğacak gaz kalmadı geriye!"

yani zulüm dünyanın dört bir yerinde kol gezmeye devam ediyor kaldığı yerden son süratle...

ve ben bütün suçları üstüme almışım gibi yüzümü döven bu acılarla boğuşmaktan bezarım...yani dilsiz ve bezgin...elimde kalan boşa sıkılmış birkaç imgenin dışında, beni tatmin edecek duygulardan da yoksunum...

ama V' nin şu kurşun geçirmez birkaç sözü aklımda kaldı:

"bu maskenin altında bir yüz var ama o ben değilim...sadece kaslar ve kemikler var o kadar...beni bekleyen bir ağaç bile yok!.." bu sözü silahsız ve savunmasız birine söylüyordu V.
ama sonra eli silahlı adamın tekine bu sözün açılımını yaptı:
"bu maskenin altında etten daha fazlası var, bu maskenin altında bir fikir var ve fikirlere kurşun işlemez!" -V for Vendetta- filminde V' nin repliği olan sözler...

uzattım yine farkındayım...
kısaca söyleyebileceğim -ki böyle uzun ara vermişken şiirlere ve yorumlara- boşluğa gelmiş de olabilirim...
bildiğim anlamlı ve akılda kalacak bir şiirdi...

teşekkürler sevgili Harun...

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL