2
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
813
Okunma
uzun omuzlu bir çöl vardı aramızda
duyuluyordu eskiyenlerin içinde hiç eksilmeyen sarı soylu düşünce
iki gözünü akıtarak ses veriyordu
şimşekler şemsiyelere doğru katılıp güldüler rüyanın karnında
insansız elsiz çiviler çakıldı tahta uçaklara
uzadı aya değen ilk adam
büyük ağzı büyük çenesi yıldızları getirip örttüler şehirlerin üstüne
yaralı bir kurt sürüsünden ayrıldı
ölebilmek basit bir sürükleniş olabilirdi
böyle istiyorsan
inanıyorsan
yoksan
uyanırken kaçan ipleri tutmak için zıplamak
ne gereği vardı kimyasal dokunuşları solmuş kağıtlarda eski kırıklar
bir kaç harf üşüse ağlayacak mıydık
hem ne zaman öldürülsek aynısı oluyordu
dokunulmadan kalkmak isteyenler uyarılıyor korkutuluyordu
taşın kulaklarını kemiren sarı dev
duyulmayanlar anıtında küçülüyordu çöl kumlarını severek
ah keşke tahta bacaklı bir çocuk olmasaydım
özlemezdim yapraklarımı
sesimi eğimlere döken nehirler ışıldardı
güneş el ile örtülebilir
kapanabilirdi ay ile yaram.