Hüznüm
yağmurlara benzemezdi
Fırtınaydı yüreğimde savrulan
Acı
kırmızı işveler çehresinde
Hüznüm
yağmurlara benzemezdi
Lisanı yoktu evlerin çatılarında üşümeye
Örtseler kızıl, açsalar sırat-ı müstakim
Hüznüm günahıma benzerdi
Günahım sevabıma
Koyu toprağa vurulan külünk
İnmezdi bu yüreğin vakfesine
Sarsalar indine bir hurma yaprağının
Bana bir damla fısıldamazdı gök
Karıncanın iffetini
Uhuvvetin aşını
Girizgâhlar dehlizlerinde
Kasidelerce kulağıma çalınan
Hüznüm
Hüznüm günahkârdı
Dizlerimde kadife örtü
Kirlenmezdi, yırtılmaz, aşınmazdı sütreye
Yavan kaldırımlarda yapraklar
Açık
yeşil tonuyla iğrenirdi bedenimden
Toprağın kokusundaki ses
Haşir vaktinden göz kapaklarımı açan nur
Birden kararırdı hüznüme
Hüznüm yosun tutmuş insanlara
İbretlik bir intihardı
Hüznüm inci
çiçeklerine benzerdi
Ve ay çekirdeğine
Bir başak aşağıda rezilliğim
Bir çiğdem yukarda âlimliğim
Yağmurlara bezenirdi ancak
Bir çocuğun
annesizlik feryadına
Bir
annenin evladını okşamasına
Hüznüm bir firavun secdesiydi
Bir Peygamber için yaratılmış örs
Yağmurlara benzemezdi
Putların darağacında kireç suyuna batırılan
Bir kıyamet sancısı
Hüznüm
Hüznüm
yağmurlara benzemezdi
Ahmet Serdar OĞUZ / TOKAT