27
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
1277
Okunma

ikibinonbeş gücük ayının onsekizi
çatılarda diz boyu kar
günyamaç caddesinde karakış
ve geceye çanak tutan
gönlümün saçaklarına tutunan sarkıklar
yağ sürüyor ayazın ekmeğine nal mıh keserek
olan bitene tanık
iki geçeli dizilen tek tük ışığı yanan evler
birde dağılan çöpleri
belkilerle karıştıran kediler
kapanmak üzere olan lamekân birinin ayak izi
titreyen sokak lambaları
bir yolcu bekliyormuşum gibi
siliyor ufuktaki varı
doğanın despotluğu üstünde
gerdikçe geriyor bam telimi
hüzün taşırdı cebimi
üşüyen gözyaşlarım
baydı içimi
keşke incin top oynasa diyor
tahammülümün bıçak sırtı
hazır boş bulmuşken meydanı
dikleniyorum yalnızlığa
kapatıp gözümü
açıyorum ağzımı
sayıyorum bir iki
olur ama
bu kadar sakinlikte olmaz ki
bakiyesi bitmeyen
gecemin bu köründe
sıcak evimin Fransız balkonunda
evsizler gibi artıyor korkum
faili ise
bin parçaya bölünen uykum
ona çanak tutan çaresizliğim
duygularım bir kez daha
boş hayallere yem oluyor
bir sabahın arefesin de
buğulu gözlerle izlerken
gamsız tasasız yağan
birbirine değmeyen kar tanelerini
aklıma sen geliyorsun
zor zamanların zor kadını
laf aramızda
aklımdan çıktığında yok ki
çatık kaşın anlamsız dudak hareketin
tam teçhizatlısın
hazırda pamuğun elinde üç beş metre kefen
banamasın demiyor
ensemde boza pişiriyor öfken
yakalasan bir kaşık suda haklayacaksın
alelacele kazdırıp mezarımı
bakmadan çoğuna azına
yetiştireceksin öğle namazına
demem o ki
aksiliğin huysuzluğun yine üstünde
tabi ki zalimliğinde
elinle göğsünü sıvazlayarak
beter ol emi içim yağ bağladı
oh olsun diyorsun
her zaman ki gibi
beni bana bırakıp sonra mı?
sonrada gözden kayboluyorsun
Azimet IŞIK 18.02.2016 Saat.02.30 ÇEKMEKÖY İSTANBUL