21
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
2296
Okunma


Rivayet odur ki;
Sağdıcı hüznün depreşir iken
Gönül yarası.
Sükût ikrardan gelse de
Tanımsız ve vasıfsız eksiltili zamanlarımda
Bana iyi gelen tek ve derin
O kuytu terk edilmişliğin gölgesinde
Hicap edilesi bin bir yadsımazlıkla
Nasıl da boynum kıldan ince.
Sorular devinimi ahenksiz
Ve yontulmuş terk edilmişliğim
Nasıl nasıl kimsesiz…
Sayıca, vasıfça sağ gösterip
Sol vuran onca gölge
İzafi ya da gelir mi kâfi
Heyhat gönül,
Sen bırak bu işleri
Hadi yine kabuğuna gömül devran döndü döneli.
Neler neler ifşa olur gün ışığında
Karası, yazgısı
Nihai durak bir o kadar varılası…
Çoktan kaçıp gitse de son tren
Hadi seyreyle neler geçiyor içinden
Mihenk taşı şu ahir ömrün
Yüzüm gözüm bulanmış bir kere küle
Yanık mektupların ucundan dökülür nice nağme.
Sakıncalı hatta yadsınası
Sığıntı biraz ya da kavruk
Serzenişte iken o niyaz.
Savruk belki de kaçak göçek bir devinim
İçinde bin bir denklem
Eremediğim o çözüm tümlerken nice ikilem.
Varsayılan o ulaşamadığım boyut
Sür-git hayaller
Fazlasıyla kırık kalp bir o kadar yıkık dökük
Mecazi bir açılım ererken nihayete
Gönül istemez mi ermek hidayete.
Sorular anlamsız olsa da
Cevaplar bilinmez ki kimin nazarında.
Evren kabul görülesi dipsiz bir âlem
Sükût-u hayale uğramak bile olmaz iken haram.
Kabulü, yankısı, çağrısı aşkın duyulur en uzaktan.
Niyete ya da nihayete odaklı nice yaşam
Kabul görmek en makbulü
Yeter ki yanmalı gönülden
En derinde o mecazi aşk nezdinde
Zuhur bulmak manevi âlemde.
5.0
100% (32)