Gulé
şimdi yeniden düşsem aşk kuyusuna
gözlerime mevzilenir kudüs’te recm’edilmiş bir kadın ağlarım ve saçların limon kokar Gule gözlerin diyorum kabile kavgasında kaybolmuş çocuk korkusu tin’den ve ten’ten öte öyle saf öyle berrak ve çocuksu hırpalanmış yüzün soysuz bir kabile kavgasında incinmiş yerlerinden bahsediyorsun hayatın kalbinde boy veriyor bir çiçek durmadan ve gözlerinde ebemkuşağı k’ayıptı benliğim sarp bir uçurum kıyısından seslenirken dünyaya ilkin taşa yazdım yazgımı taş çatladı un ufak sırtımdaki hançerin sahiplerini gördüm onları da bir kenara yazdım Gule su’s sürülür diline münzevi bir türküde kaybolursun apansız hiç bir ayna göstermez yüzünü sokaklar yabancı bakar düşman olursun kendine her gün bir parça koparıp teninden ölümü beklersin sensizlik öyle bir şey Gule düş molalarında kırgın gülüşler s’açtılar kirli elleriye koparıp gülleri gecenin yosma karanlığında hiç ettiler ve yarasına dokunup bu namussuz çağın öldürdüler insanlığı yosun tutan anılar aklımın koridorlarında hırçın bir nehre dönüşüyor kibrine kibrit suyu çakılan münzevi ağrılar ve yarasına kabuk arayan çölleşen ıssız bir ten bıçağın kabzasında kanın orospu halini oluşturuyor gece bütün şehvetiyle soyuyor karanlığı efsunlu dudağınla d’okun yaralarıma Gule hiç bitmesin bu rüya Barış Çiçek |