4
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
1919
Okunma

acının renginde dümdüz koşmaktı hayat
...
zamanın bulutlarında koşan atların
yelelerinden düşünce gümüş ay
suların mahseninde uyandı mercan hikayesi
kırmızı bir aşkın flu doğumu ışıklar
kimselerin isteyerek ezmediği
karıncaların kumdan kalesini kutsadı
sonra
içimde boğduğum haliyle
atmosfer üstü soluksuz kaldım sana
tıp oynayan güvercin notları
irkildiğim başak sarılarıyla okundu
çırak kaldığım arzuhal şiirlerin altına
usta şairlerin kavramlarıyla geldim
geldim ve yer açın dedim demli aşka
ağacın dal penceresinde duran güneş
içine çektiği sağanak yağmurla
hüzün katığı yalnızlıkta üşüdü
iklim, üzerine giymiş uzakla
yolun asfaltına serince düşleri
tabiatın ergen susları
gök taşlarıyla
eflatun içi yeşilde sevişti
ve nefesimi kaybettiğim sevdalık göçüğü
bütün duvarların gölgelerine yazdı adını
arzın gözlerinde uyanmış toprak çocuklar
ellerinde tomurcuk kızlarla sevdiler hayatı
bağrı turnaların göç izleriyle dolu gök
yerin memeleriyle doyurdu mavi bebekleri
kelebeğin ömrüne sığacak kadar umutluydu aşk
rüzgarın gelip geçici yabancılığına hiç aldırmadı
takvimlerden sökülmüş her yaprağın bir anlamı
altındaki rakamın getirdiği bir beklentisi vardı
sıcak saklanmış kimsesizler bulvarında
saçları beyhude kokulu
gözlerinde şilepler yolculayan
ateş renkli elbisesiyle gördüm onu
bir yanı dağ sisleri
bir yanı haritalarda kayıp kentlerin eceli
avutulmuş günün karanlık sığınağında
mülteci ağlamasıyla duruyordu
İstanbul ağır zatürre geçirmiş zemheriye
temmuzda yağacak ironik karları sordu
kışın tebessümsüz pus dudaklarından çıkan
soğuk hasretlerin eylüle kadar sararacağı oldu
hiçliğe imgeler bilenmiş iklimin kadınlığı
adsız mevsimle ayak bileklerine uzandığım sevgiliyi
gözü pek bir sevdayla yüreğimin şose boyuna bıraktı
ardımda el sallayan İstanbul kalabalığı delirme
hüznün gelincik açmış bakmasıyla yeniledi aşkı
sonra
buğulu camın ardından görünen mat hasretlikti herşey
sarkaçlara dolanmış sabah ezanında duyduğum
göğsüme feryat süpürmüş yaralarıma dokunan sesindi
alıngan çiçekler saksılarda boyun büktüğü vakitte
kapının eşiğinden geçen gün batımı loş yalın ayaklar
gözlerinde dalgalan denize martı şarkısıyla çökerdi
dervişler hu çekerken aşkların ilahi kutsalına
ne sen İsa’yı emziren Meryem’sindir
nede ben Kerbela’da şehit düşen İmam Hüseyin
dağınık görüntülü bir resmin
tuvalsiz coğrafyasında
kırılmış şiirlerin meczup sevdalısıdır yüreğimiz..