8
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
2497
Okunma

Bir şubat yangını bu
gözlerinin bulut grisi
ve dağınıklığı hüzünlerin
solgunluğu bir yüzün
saçlarında yalnızca
bırakılmışlığı rüzgarlara
boş vermişliği boş ellerin
rüzgarın sesini alıp sol yanına
gidenlere ağıt
bakıp dururken yollarına
çaresizliğin
kimsesizliğin
sövmek anasına avradına
duyar gibi ayrılıkları uzak iklimlerden uzayan
kaldırımlara bırakılmış bir şiir
ya da faili meçhul bir aşkın
yağmurla ıslanmış yüzünde
ya da ,
hasretin hala kanı damlayan her yarada
an an çoğul cinayetlere doğurgan jilet izlerini
başka başka yürek kuytularında
bir kaldırım taşı gibi hissetmek kendini
ya da bir mezar taşı gibi
yar duyar mı
yoksa duvar mı sesi duyar
ikilemine girmişsen
ne fark eder ki
can’ dan ayrı olduktan sonra
ayrılığın bin bir biçimi
bir şubat yangını bu
yakıcı bir ayazdır şimdi
elini tutar yalnızca
sesin olur sessizliğin
bütün haykırışlarında
kar beyazı düşler
tel tel düşer saçlarına
ve , düşer aklına bir gün
bırakıp gitmişliği göçmen kuşların
o artık dönmeyecek demişliği zamanın
beklediğin gelmeyecek
vursan da kendini yollarına
bir şubat yangını bu
anılara sarınırsın
gülümsersin belki
bir resim getiriverir hayalini
nice öte uzaklara gider
düşlersin düş gibi çocuk gülüşlerini
bir anne bakışında şefkati bulursun oralarda
ısıtırsın ellerini …
Mert YİĞİTCAN
01 . 02 . 2015
İstanbul