8
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
1707
Okunma
yaşamak güneydoğulu bir kasaba serinliği
işte şurada parmak izi bir gerillanın
burada da faili meçhul cinayetler
Dicle’nin vebali hiç bitmeyecek
kıpkızıl akacak bütün kollarıyla
korkuyorum mutlaka ikiye bölecek insanlığı..
dedim ya burası güneyli bir kasaba;
Nuh’un gemisinden el sallayarak
İpek Yolu’ndan ve kurumuş derelerden geçilir
dokunmadan bilekleri dövmeli bir annenin acısına
ve ilişmeden bir Türkmen kızın sevdalısına
esmer mi esmer gülümseyen..
hiç bir şey anlamıyor beşikteki İsa’dan
ineklerin ve çiçeklerin yunduğu ağır kokulu sulardan
eşikteki fırtınadan anlamıyor
namusuyla ölmek istiyor
pembe güllere ve panjurlara inat
yani kasaba bitince ve ebe kör olunca hemen..
ey kendini asmak için
ibrişim urganlar arayan esmer kız!
ey yüzünde gülücüklerden menderesler gizleyen! ..
bu siyah ve lüle saçlar senin
aldırma İsrailoğlunun safran ineğine
ve küskünme Mezopotamya’nın dağ kokulu çiçeğine
bölüş sevincini; hüznünü bölüş
Süryani kızların saç beliğine benzeyen
en hoyrat çığlığını bende unuttun
beni öldürmek için
hüznünden utanırsan kederimden öleceğim
-geçen senin gençliğindir Cudi’nin baharı değil-
ey sevgili!
bir ünlem seslen
sen
gülümseyeceğim..
güneydoğulu bir kasaba
mezarlarına bakarken bir freskten yontulmuş yüzümü görüyorum
ertelenmiş gülüşleri gözlerimin
heybesinde ’beraatun minellah ve elif lam mim’
babamın, miras diye bıraktığı;
tarihe dipnot düşülmüş bir bayramım yok
çırılçıplak gülümsüyorum
güldükçe yaralanıyor utanıyorum
ve borçlanıyorum çocuklara ve Allah’a
acılar ayrılıklar savaşlar ve generaller çoğalıyor
tam da her şey bitti derken
kavruluyor aykırı esmerliğim
dilimde kekre tadı kelimelerin
ve güvenini yitirmiş sevdaların
ürperiyorum yaşamak berzahından geçerken..
anlasalar seni anlatacağım
dağlar ovalar gerillalar ve kumandolar
taş atan çocuklarıyla ırmaklar
bilsem ki yeni bir aşk doğacak yeni doğan günle
tanımadığım tüm kadınlara mektuplar atacağım
senden kurtulmak ve emanetimi almak için
yoksa şiirim kötürüm kalır ve ahım yayılır
çocukları büyümüş bir kasabanın sokağından dünyaya
-ortasından nehir geçmeli mutlaka-
ki böyle yerlerde çocuklar hiç gülmez
ve yabancı esmerliğine taş atarlar genç kızların;
-serçe öldüren bir sapana dönmüştü çocukluğum
anımsıyorum;
el yordamıyla hüzünleniyorum-
taze ölmüş gelinler gibisin gönlün uzak metropollerde
camların tozunu silerek
vitrinlere ve düşlere utangaç bakireler gibi gizlenerek
eğip başını soracaksın belki de;
’ yüzüğünü yitirdin, göster bakayım ellerini
bana uzaklardan ne getirdin..’
o vakit yıldızlar kayar ve ay yitirir ışığını işte
red edilen sevgim büyümeseydi böyle
gözlerim kararmaz ve bir cinayete hazırlanmazdı ellerim
bak işte bir serçeyi uçuşundan vurmayı düşlüyorum
ötelenmiş esmerliğim git gide büyüyor
bir generali mutlaka apoletinden vurmak istiyorum
ve bir mezarlıktan toprak sipariş etmeyi..
anlasalar anlatacaktım
Kürtler Türkler ve dünyanın bütün sevdalıları
korkunun çerçevesine resmedilmiş
bir ihaneti kucaklama zamanıdır buralarda kasaba
upuzun bir hicranım vardır
şairim ve zaman kasaba sabahı
aynaya bakarsam kuşlar sürüyle ölür
sahi bilinçaltı bir ihanete dönerken yaşamak
ben hep neden ölümü anımsatırım
dedim ya dinleseler anlatacaktım
dağın ve rüzgarın gizlediklerini
ama sesim sesine benzemiyor diye vuruyor beni insanlık
güzelleşiyor yaram;
alkış istemiyorum hüznüme ve acılarıma
sizin de yansın canınız!
aşığım öyle bakmayın yüzüme
nolur öyle bakmayın
rededildiyse kimliğim sevdam ve esmerliğim
edildi
beni utandırmayın; yaramı azdırmayın..
ah ki kimliğine insan yazdırmalı şair
galeyana gelince kalabalıklar
ki yüreğini söküp göğün ellerinden onu öldürsünler
yoksa bir gün geri isteyecektir sevgisini
bakışlarını kara gözlerinden yarin;
ve insanlara yazdığı bütün mektupları
bitimsiz bir güvenle yaşlı kadınlara sunmak için
5.0
100% (12)