52
Yorum
104
Beğeni
5,0
Puan
5689
Okunma

-Acılarımı kucaklamaktan aciz ellerim
öyle ağır ki!
Umut türküsünden yoksun bedenim düşmeye hazırken toprağa
rüzgârın ıslığıyla
derinden susmalıyım
yüreğim...
Yüreğim çığ altında-
*
Ey suratından hayatın kıymıkları dökülen ruhum!
Adem ile Havva’nın kovulduğu Cennet’ten
Sürgün mü yedin sen de?
Nedir bu kasırgaları önünde sürükleyen
Cehennem yanığı pişmanlığın?
Oysa...
Hiç kimse bilmezdi,
Duymazdı
Bir turkuaz renginde gülerken sen
Gözlerinin can kırmızısı bir nehir olup taştığını,
Mahcup bedeninin avaz avaz yandığını...
Ey avuçlarından karanlıklara çivili ruhum!
Daha kaç kez çarmıha gerileceksin?
Hatırla...
Bir zamanlar mutluluk taşardı gözlerinin perçeminden
Tarandıkça evrenin altın saçaklı aynasında.
Ahhh!
Nasıl da dilinde şahlanır dörtnala yol alırdı
’Kendimi çok seviyorum“
Diye haykırdığın taptaze özgürlük kokan şarkıların.
Şimdi...
Ölüm ertesi,
Sırat köprüsüne uzanan sığ bir yolculuk.
Belki de son serçe yürekli dua’n
Son kez iç çekişin serzenişlerine
Hep günübirlik ayakların sıra dışı tekmelerken bedenini...
Ey gözbebeklerine mil çekilen ruhum!
Musalla taşındaki kaderine teslim olup
“Ölü candan doğar mıyım" diye sorma!
Belki günün birinde
Göğsünü emdiğinde ak umutların,
Ölümsüz aşk üflenecek iliklerine,
Ne biliyorsun?
Hadi...
Hadi üflenecek nefes boyu şımart kendini,
Aydınlat matemin hudutsuz karanlığını,
Silkele yosun tutan acılarını
Dosta düşmana karşı
Çünkü…
Nagehân-i tebessümler sunma vaktidir şimdi!
Nagihan ERGÜL
Ağustos/2014
Şiirime nefesini üfleyen sevgili Funda Sağlam’a en kalbi teşekkürlerimle...
5.0
99% (85)
2.0
1% (1)
/ her iki yüreği de özellikle kutlarım