9
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
2461
Okunma

kentin yalnızlığında...
sen uğrama gecenin karanlık izlerine
ayın gözlerinden düşen yakamozun ışığına gel
karşıda eskimiş kentin kalabalığı susar
biz balıkçıların rakı beyazıyla üşürüz
martılar ağlar yağmurun gelişini
göğün karnına dağılır siyahlık
üzerimize çektiğimiz ağacın gövdesiyle saklanırız
uyuşur ayaklarımızda gece
dallara düşer gece kuşundan uykusuz konma
perdelerin çekildiği ahir zaman başlar
ışıkların bir bir öldürüldüğü vakit
kapıların sürgüleri çekilir dışarıdaki kirli uyanışa
biz tarihi bir sevdanın istem dışı sevdasıyla sarılırız
kayıkların tutsak edildiği dalgakıranı öper dalgalar
uzağımıza düşen yarı aydınlık caddelerde nara basan hayat
karnının sıcağına dokunur elimin yüzyıllık soğuğu
içimde kopan bir kasırga
senden saklayarak durgun bakar gözlerim
sen rüzgarı üzerine giyinde gel
tenimdeki acıları dokunuşunla dağıtsın
gözlerinde ağıt yakan bir anneyi kapat gözlerime
gözlerimiz kayıp bir çocuğun resimlerine ağlasın
sessizliğin gri yanlarıyla akar kentin sığınmacı yalnızlığı
dört taraf dört kuşatma
duvarlarda yağmurun kurumaya yüz tutmuş varlığı
hep bir asık suratlı zaman
ve üzerinde demlenmiş bayat anı çoğalması
büyür gecenin duruşunda çıplak düşler
avucumun içine yaslanmış elinle sınarım hayalleri
saçlarının kıpırdanışına sığmaz zaman
ben sığmam kendime
ve ulu orta aşık olurum sana
kent kıyamet sessizlik
içimizde susmuş çığlıkla düşer yalnızlık