2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1210
Okunma
Zamana yenilmiş bir yolcudur bütün doğumlar
ve zamansız gelen doğum öncesi sancılardır kader
henüz ortasındayken bir ömrün
başka bir ömrü beklemek
ve ömür üzerine ömür eklemek hangi ömre olur ki keder
söylesene çocuk nedir ki yaşamak?
yılların ömründen akıttığı
kanların izi duruyor hala ruhunda
ve bedenin bedensel bir engel oluyor
ruhsuz bütün bedenlere
söylesene çocuk kaç kez yaşlanır bir insan
ya da kaç kez “yaş” akar yaşlı gözlerinden
buruşuk kimsesiz ellere…
temize çekilmemiş isimsiz bir mektup gibi sahipsiz kalmak
ve yıldızları yırtık torbasına doldurup,
geceyi helak eden bir mülteci gibi yurtsuz yaşamak
söylesene çocuk kaç ömür sahiplenir yaşını
ya da kaç yaş toprağın bedeninde kurutur kendini
kaç yaprak düşer ki dalından
kaç mevsim ,
kaç toprak kokusu,
ve kaç güneş açar ki yüreğinde
Söylesene çocuk yüreğin kaç güneş eder ki?
bir ayrılık yarısı
ve bir yalnızlık ayazı
koynunda bakir aşklarla dolaşan birkaç kadın tanımıştın
hatırlıyor musun?
gözleri alabildiğine mavi,
saçları gök kuşağına inat siyah beyaz
ellerinde umudun günahkar resmi
ve dillerinde kallavi bir yara,
ki; kinliydi ölümleri
üzerinde bir b/uçuk yaş olan yuvarlak zara...
hatırlıyor musun çocuk...
ve şimdi ardına bakmadan gidecek misin,?
çocukları, umudu,
acıyı ve sevdayı yaş bırakıp gidecek misin?
gidemezsin çocuk güldürme beni
biliyorum
gitmek yakışmayacak sana yaşamalısın bu ömrü
yaşta olsa yaşlanmalısın,
yaşlandırmalısın bu ömürsüz hüznü
ki; her insan hayatını yaşar,
bazıları yaşlanır, bazıları ise hep yaş kalır
bazen hayat yaşlanır, bazen “yaş” susuz kalır
oysa insan hayata sadece bir kez uyanır…
Ahmet Güler
5.0
100% (1)