2
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
1185
Okunma
bir titreme
hatırlamıyorum sesini veya seni
oysa uğraşıyor hafif yağmur ve kokular bir taraftan
eylül mü dersin ekim mi bilmem
oralardan bir yerden estikçe gelen
şu duvar dibindeki tanrısını unutmuş ot
ot gibi işte ya da bir şey
hani ayaklarımızı uzatıp duvarın üstünde yıldızlara bakıyorduk ya
gülmüştün karnımdaki uğultuya
biçare kasımdı belki
neden sarar deyip uzakları gösteren içinin uçarı yanı
bir kanat gerimlik yol desem birkaç dakika
öylece asılı kalırdı ağzında ağzım
yutkundukça içimi yakan tadın
ve bilmem
ağustos muydu yoksa
biber tarlası uçak izi ve dağılan çizgi
hatırlayamadım gözlerinizi
ama senin yüzün değil bir mavinin kıyısından geri çevrilmiş
umutları sırtında üzgün bir çocuğun kırık kalbini
onarmaya gelmiş kuş dili kıvraklığında
şefkatini yansıtan oyalı ayna
o ara yıkanıyorduk ya seninle
söylesene
temmuz muydu yoksa
yaşlı annesini güvercinlere şikayet etti
duydum sen de duydun
bir korkuluk vardı uzunca çit
bir de kargaların duası
içini oyup kocaman yazın
çekirdeğini yuvarlıyorduk damdan
çilli ve beyazdı
birazcık azdı
iki yakası kısa
haziran mıydı yoksa
bilmem dedikçe çoğalır koku
aklını bozmuş köstebek gibi
arar durur cemrelerin tozunu
kamışlar gölgelenirken bahar
yada sonu ilk bahar
ne fark eder ki
yönünü kaybetmiş
rüzgar mıydı yoksa.
5.0
100% (14)