1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1769
Okunma

Komşu çocuğu Ahmet kadar sahiciydi acıları da
Yaşıtları pamuktan yataklarda renkli rüyalarda
O, soğuktan titreyen elleriyle ayakkabı boyadığında…
Tokat gibi iniyordu yüzüne “baba/sızlık”,
Babasının elinden tutmuş tertemiz üstüyle okula gidenlerin
Arkasından hiç tanımadığı babasının ıraklaşan hayaline
Daldığında;
“Uyan!” diyordu “Uyan Ahmet!” ,
“Rüya yok sana !”
Sen gerçeksin, doğduğundan bu yana;
Atlıkarıncaların, dönme dolapların, yükselen uçakların hepsi
Gazete sayfalarında,
Çöpün kenarında gözüne ilişen mecmuada…
Yırtık beresi örtüyordu minikten kulaklarını,
Duymuyordu kalabalığın yalnızlığını;
Her gün suluyordu dudağının kenarına iliştirdiği
Çocuksu durağan kahkahayı;
Bir gün büyüyecekti ve inletecekti
Göz pınarlarından çağlayana kadar ahmakıslatanları…
Karıncalanıyordu elleri ayazından hayatın,
Ondandı bu kadar çalışkanlığı bu küçük delikanlının!
Yüzü gözü kapkara
Hâlbuki gökkuşağı saklıydı
Yüzünün kadere dönük tarafında,
Şıpır şıpır damlıyordu en güzelinden yeşili kırmızının tam ortasına…
Küs değildi kimseye; mutluydu betona basarken
Çoktan yamalı ayak uçlarıyla…
Kimseler göremedi siyahtan ötesini
Siyah beyaz bir film karesiydi onlar için Ahmet,
Anlatmadı hiç hayallerini çocuksu,
Fırıldaklar dönüyordu ayak diplerinde,
Elma şekeri tadarken çocuklar
O soğuğun çatlak dudaklarında bıraktığı
Sızıyı tadıyordu;
Kadifeden pantolonu bilmem kaç yıllık,
Umurunda da değildi ya hani…
Bir bardak salep onun için dünyaya değerdi
Tarçınlıysa hele, daha ne isterdi!
Küçücük dünyasında minnet düşkünü
Kocaman bir Ahmet idi…
Adını kimseler sormadı, bilmedi,
Hiçbir zaman “öğretmenim” deyip söz hakkı isteyemedi;
Sadece yutkundu Ahmet, söylemediği sözler hazinesine
Bir yenisini daha eklemenin burukluğunu,ağzından çıkan dumana
Katarak; poh pohladı umudunu
Şımarmasına aldırmayarak…
Geçen gün konuşurlarken duymuştu
Savaşlarda çocuklar da ölürmüş,
Halbuki o yaşıyordu
Pastırma sıcaklarını da, zemheriye yağan karı da en beyazından!
İşin özü, şanslıydı Ahmet;
Biliyordu...
Yalnız savaş meydanlarında komutansızdı- babasızdı-
O, biraz büyütüyordu yaşını, zamansız
Güçlüydü de Ahmet,
Evdeki beş kardeşine bakacak,
Kendi kuru bir ekmeği kimseye farkettirmeden yiyecek kadar…
Kendi küçük, yüreği devasaydı Ahmet’in,
Yaşadıklarından çok yaşamadıklarını sığdırmıştı
İçine…
Savaşın tam ortasında bir mermiyle ölümün değil
Lakin gerçekleriyle kan/ıyordu
Hayatın…
Hangisi daha çok acıtıyordu bilemedi;
Gözünden dökülen bir yaş ile renklendi karası yüzünün
"Üzülmüyorum" dedi son olarak,
"Umut kaçtı da gözüme" ;
"Geçer şimdi" dedi; ve dediği gibi oldu
Geçti…
Aylar; yıllar gibi…
Renkler silindi gözbebeklerinden
Bir demet çiçek uzattı bakışları;
“Götür; savaşlarda ölen kardeşlerimin üzerine ört
Oraların ayazı da kötüdür;
"Acele et hadi, götür!"
5.0
100% (4)