4
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
1802
Okunma

heyhat!
eğilip avuçlarımızda okşadığımız çiçekler
mahsun bir deniz örtüsü,
geldiğimiz yerler kuş ölüsü delal...
seliminadan geriye kalan ağaçların gölgesi
peşimize düşmekte
bak yine üşümüş omuzlarında şalını unutan kadın
yükseliyor yalınayak gökyüzüne,
evet.. bu rüzgar, mahirin annesi olmalı..
gözleri bunca keder
omuzları bunca sefer
beklemiş,
özlemiş
ve susturulmuş!
o rüzgar ki
koşardım yürürken mavi sulara
ve nice umutları giydirirken karadenize
kimbilir
kaç kez fısıldamıştır insanlığa..
tanrı, rüzgarı duymuş mudur delal..
peki ya tanrılaşan insanlar,
doğuya gömülen kuş ölülerine ağlamış mıdır..
mesela
görmekle bakmak arasındaki fark,
duymakla duyumsamak arasındaki duvara benzer
öyle kırılgan, öyle sefil ve öyle güçlü
bir yanı karanlıktan korkar
bir yanı korkuya öfkeli
bir yanı olabildiğince cesur
bir yanı alabildiğine dirençli
söyle delal
böyle zamanlarda
rüzgarın hep içimize içimize estiğini tanrı bilir mi
bilir mi ki bu sancı ve bu kavga
bilinç uyansın
yürek ayaklansın, diyedir
korkma delal,
suların yönünü bir tek sen değiştirebilirsin
ağaçların hangi noktaya yükselebileceğini
bir tek sen görebilirsin,
silindikçe yaşayan gölgeleri sadece sen duyabilirsin.
.... ve çocuklar delal,
çocuklar bir tek senin dudağında gülümseyebilir
cesur ol ve diren..
şiire rüzgarın ismini unutturma,
çünkü hayat unutturur bi vakit..
oysa gülümsediğin her dem
mahirin annesi gibi,
bir babanın yorgun gözlerinde ışıldayan hüzün gibi,
gidenleri, düşenleri, kayıpları
devrim hep hatırlatır delal,
hatırlatır kavgamızı...
5.0
100% (13)