2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2761
Okunma
ŞEHİT KAMİL VE ANASI DESTANI
-- Ana çıkmayalım dışarı,
her yanda gavur askeri var.
-Hemen gidip geri geliriz, kimseye görünmeden.
-- Görürlerse kötü olur ana…
-- Kestirmeden görünmeden gideriz…
-- Tamam, ne yapalım ana…
Dar bir sokaktan geçerken,
Görüldü iki soysuz içerken…
Kamil ve anasının yolunu kestiler,
Böğürdüler, neredeyse kustular…
Kamil ve anası birden sustular…
Haydutun birisi, elini uzattı…Kamil önce baka kaldı.
Haydi Kamil’im,
Durma! Vur,Şu haydutun kafasını kır…
Kamil, Yerden bir taş aldı…İtin kafasına berk çaldı…
İtin eli havada kaldı…Havada kaldı namahremin eli,
Böğürürken dışarı çıktı kafirin dili...
Çok şükür Allah’ım, çok şükür…
Namahrem eli değmedi,
" Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne namahrem eli;
Bu ezanlar -- ki şehadetleri dinin temeli --
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.(M.A.E.)
Değmedi, Değmedi namahrem eli...
Anamın bacımın örtüsüne…
Eline sağlık, Elin dert görmesin Kamil’im…
Eli havada kalan gavur,
Sokak köpekleri gibi uludu…
Başından kanlar akıyordu…
Diğer asker önce şaşkındı,
Sonra süngü batırdı Kamil’in bağrına…
Ah anam! Dedi yıkıldı Kamil…
Başı kanayan köpoğlu da geldi batırdı bir süngü.
Yıkılan Kamil iyice yığıldı kaldı…
21 Ocak 1920 Cuma
Mahalle Kozanlı İki hariç, Durur mu hiç…
Sokaktan koşup çıktılar,
Tarlalardan aştılar, Tepe başına ulaştılar.
Onların ataları Frenkler,
iyi bilirlerdi Türk’ün kırbacını,
İyi bilirlerdi Katelonya’yı ve Attila’nın kırbacını…
Kamil’in anası, anan yüreğiyle kapanmıştı
Oğlunun üstüne…Yüzündeki “ar” dı,
Bu haller o’na zordu… Ağladı çırpındı…
Ne çare oğlu gitmişti…
Kahveden koşup geldiler Antep erkekleri…
Bir yay gibi Bir yarım ay gibi
durmuşlardı Kamil’in başında…
Kamil’in anası hıçkırıklarını bıraktı,
Ayağa kalktı, Antepli erkelere,
Parçalayıcı bir dişi kurt gibi baktı…
-- Daha ne yapmalarını bekliyorsunuz?
Daha neyi yapmalılar sizin bir şey yapmanız için.
Kamil’in anası erkeklere tek tek
Öfkeli öfkeli bakıyordu. Biraz daha durdu..
Cevap gelmeyince; onları can evinden vurdu.
-- Daha yetmedi mi ettikleri?
O zaman çıkarın şu elbiseleri
Ben size zubun ve etek bulurum…
Giydiririm size etekleri…
Elbette giyemezdi bu etekleri…
Antep’in erkekleri…Mahçuplardı Hatice Kadına.
Başları önde, yandaydı elleri…
Yumruklarını sıktı her biri,
Gıcırdıyordu dişleri…Nihayet duyuldu sesleri…
-- Yetti artık!.. Sabrımız tükendi artık.
Savaşımız başlamalı artık…
Bunlar çok oldu artık…
Birinci “yetti artık” bu demekti…
Sonra yumruklarını biraz kaldırdılar…
Kollarını dirseklerinden kırdılar…
Dişlerini dişlerine vurdular…
Ve yine mırıldandılar…
-- Yetti artık!..Artık sabrımız tükenmiştir.
Artık savaş başlıyor demekti
Bu, ikinci “yetti artık”
Sonra…Sonra… - Yetti artık
diye üçünü kez haykırdıklarında,
Sağ ellerini yumruklar halinde
havaya kaldırdılar…Durmadılar saldırdılar…
Seğirttiler evlerine…Orak, galiç, Keser, çekiç,
Kazma, kürek, Balta, nacak,
Kazma sapı, balta sapı, tek sıkımlık eski kırmalı,
ne geçerse gavura vurmalı…
Artık ne olursa olacak…
Düşman bu şehirde boğulacak…
Toplandı kalabalık,
Yürüdü düşmanı gördükleri yerlere..
Düşmanlar kaçıp yabancı mektebin içine gittiler.
Kapıları da ardından kapattılar.
“Duvarlar da yüksek
Okulda böyle duvara ne gerek?
Böyle duvar?!..Böyle duvar?!..”
Antepliler İşte o zaman anladılar?!..
“Niye böyle duvar?!...Mektepte böyle duvar?!...
Meğer bu okul komuta merkeziymiş onların…
Meğer ki;
yüzyıllardır koynumuzda beslediklerimiz
Casusluk yapıyormuş!...Sizi nankör köpekler!...
Yüz yıllarca,
en güçlü olduğumuz zamanlarda bile,
Biz size karışmadık…
Ancak sizin yaptığınız yanınıza kalmaz…
Bu iş böyle olmaz…”
Mektep;
sabaha kadar kuşatma altında tutuldu.
Fransız komutan bir elçi gönderdi,
İki askeri şiddetle cezalandıracakmış melun.
İstenilen kadar da fidye verecekmiş…
Teklif ettiği altın liranın miktarı
İki yüzmüş…Bunlarda ki ne iki yüzmüş?...
Kamil’in anasının ve de
Kamil’in babasının cevapları hazırdı…
“Benim oğlumun kanı satılık değildir.
İki askeri de verseler istemem.
Ya diğer kadınlar kızlar ne olacak,
Artık emniyette değiliz.
Ya diğer civanların Canları ne olacak..
Son askeriniz buradan çekilinceye kadar
Mücadelemiz devam edecektir…”
Korku salmıştı gavur harici, Gene geldi bir elçi.
“ Ey öfkeli Türk kadını, Fidyenin sen koy adını…”
Öfkeli, acılı ve asil Türk kadını,
Kocasıyla birlikte koydu fidyenin adını ;
“İsteriz eksiksiz,sizin bütün askerleri
Sizinle olan hain, nankörleri…
Komutanınız da alsın ailesini,
Dönsün ülkesine geri…”
Hey Anglo, Hey Sakson…
Hay Cermen.. Ey Frenk,
Sen kimsin? Nedir Jandark, mandark
Sen gel de ; Şu Türk anasındaki asalete bak!
“Ey genç Kamil, Sen de şunu bil ;
Senin yaşlardaki yüzlerce gençle
Beraberim her gün…
Bol bol seni anlatıyorum onlara…
Hem de Gaziantep’ten çok uzakta
Mesela İstanbullarda…
Mesela Zonguldak’ta…Hele “Gazi” Antep’teki
Öğrencilerime ezber ettirdim seni…
Seni anlatmak, Gururlandırıyor beni…
Biliyor musun? Bu gün sınıfta yine adın geçti.
Biliyor musun?Bu gün adın bir çok yere verildi.
Benim köyüm de,
senin adını taşıyan ilçeye bağlı…
“Gazi” Antepliler sana gönülden bağlı…”
İnsanlar gece boyunca dolaştı…
Heyet-i Merkeziye sabaha kadar
Bütün evlere ulaştı…
Sabahleyin güneş doğunca,
Meydanlar mahşer günü gibiydi…
Kamil’in anası baştaydı…
O sabah tavırları başkaydı…
Vakarlıydı bir Baş Katun gibi,
Sanırdın halkın edibi…
Sanki Halide Edip Adıvar’dı…
Yerlerine saklanmış düşmanda korku vardı.
Haykırıyordu Antep’in erkekleri…
“Kamil, kanın yerde kalmayacak!...”
Duymuştu bu sesleri…
Duymuştu Kamilin anası,
öfkeliydi Hatice Bacı,
Attila’nın torunlarının Hazırdı kırbacı!...
NAFİ ÇAĞLAR
2 Kasım 2008 Pazar 21:00
K.Sinan / B.Evler / İstanbul
* Adını koymak ; Bir pazarlıkta, fiyatı belirlemek.
Yukarıdaki anlamı ; Fidyeyi sen belirle demektir.
5.0
100% (2)