1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1038
Okunma
I.
Ve Beyazıt;
Kırk farklı insanın kırk farklı şekilde takla atabildiği tek yer
Sözgelimi benim Beyazıt’ım
Ne olursa olsun bir senin gözlerinden tutunabildiğim bir hatıra ormanı
Serum lastiklerine siyam kedilerini bağlayıp nefes alıyorum artık
İran’dan geliyor tüm hüzünler
Aşkın başkenti yine hep Doğu Avrupa’da kalıyor
Ağlamaklı oluyorum ikindileri uykularımda ağlamaklı
Karnım bir sokak dövüşçüsü gibi ağrıyor
Uyanıyorum uyanıyorum
Kedileri sayıyorum, sokağımın ahlaksız siyam kedilerini
Birden odam mavileşiyor, sen doluyorsun odama
Sonra bir kuş beliriyor dudaklarımla yanaklarım arasında
Beni bir kez daha sallandırıyorlar Beyazıt’ın en hayali yerlerinde
II.
Ve kalbim;
Tek bir kaseye sığabilecekken bir akıl tramvayına dolarcasına gidiyor
Gidiyor gidiyor
Varsa yoksa yolum kesişiyor tarihi mahzenlerde
Ben seni bir kuleden kaçırdım saçların bir telefon kablosuyken
Aradım aradım
Bugün yine beni hiç dinlemeyecek olan bir banka memurunu aradım
Sonra birden musmutlu adında bir kuş, kafesimden içeri girdi
Vakit: yatsı
Kokularla ve tütsülerle bezedim yanaklarını
Senin yanaklarının diğer adı, Çin
Kayboluyorum kayboluyorum
İnsanlar bir tsunami ki soyut anlamda bir kıyametin en şık kırmızı halısı
Onlara kalırsa ölmek hala üç beş satır arasında kalan bir anı
Heyhat! Beni tekrardan öldürüyorlar
Ölümsüzlük bir kez daha yürürlülükte
III.
Ve hastane;
Beni kandırıyor en ağır morfinlerle
Tanrım bana bir doz daha keder
Hap: pasiflora
Şimdi koşuyorum dur duraksız bir kilisede
Amanın Tanrım! sözgelimi bir ilahi beni hep hüzünlere sürüklüyor
Üşümek ve kış
Bir çay ocağı markası kadar terbiyesiz
Yuvarlamak yetmiyor peşi sıra gelen markaları gökkuşağımızdan
Bir İrlandalı aldı götürdü tüm markaları
Seviyorum seviyorum
Hala bir masalvari tutkuyla seviyorum
Dokunuyorum göz değmemiş kalp ormanlarına
Ve sevmek bir kere daha çıkageliyor tüm meydanlardan
5.0
100% (1)