5
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1782
Okunma

Önsüzü sandıklarım son söz çıkınca,
Darıldım ben
Kaderimde saklı, boynu bükük öykümün yıpranmış yüzlü yaşanmışlık tarafına…
Hâlbuki ellerimiz yeni tutuşuyordu
Sevgi kibritinin yanık kokan uğrunda,
Misvak buğularında ağırlanıyordu
Ağzımıza dolan kırıklar…
İlk gün konusunun hobilerden fobilere dönmesine dahi aldırış etmeyecek kadar
Saplanıyordu; hükmediyordu ruhuma…
Bir Anzer balı edası vardı üstümüzde
Yapış yapış “biz” olmaya çalışırken
Adımızı ağaçlardan kökleşmeye yüz tutan sevgimize kazıyormuşuz
Bihaber, bilmukabele…
Tutum/lu değildik bu sevgide
Sav/urduk yürekten gözlere meyve vereni
Ahı tuttu tutacak ayrılığa çaldığımız mayanın
Sonra kase kase taze hıçkırıklarla doyacak
Sonbahara teslim göz pınarları…
Biz de olağanüstü hal ilan edilmişken
Selden yana,
Afrika’da tek bir çocuk ıslanmayacak
Kana doymuş kara parçalarında;
Biz ise kan ağlayacağız senli benli rüyalarda;
Utanmasak rüyalara ambargo koyacağız;
Bilinçaltını üstüne getiresimiz var;
İşte belki o zaman ayak izini sürmeyiz sevdanın
Ta ki güneş batıdan doğana kadar…
Bardaklardan taşmaz sabrımız,
Tesbihlerde huzur bulur üç günlük dünyada
İki günlük aşkımız…
Bugün kozasından çıkan bir kelebek aşk
Son gününü son söze sıkıştırıyor
Her kanat çırpışında;
Yanan lambalar, mis kokan lavantalar
Kazınıyor hafızasına...
Sükut-u hayal oluyor yavaş yavaş;
Kanatları ağırlaşıyor aşkın
Tonluk bir ayrılık sonrası kavuşma anını
Hatırlatıyor akrebe değen yelkovanlı dakikalar…
Soğuyor beden;
Ve bir “ünlü düşmesi”ne sıkışık kalıyor
Göğ(ü)se payitaht bir gön(ü)lü mefta…
Ağlasın şimdi edebiyat
Toplasın da tüm şairleri;
Al O’ndan vur bana,
Bir ağıt dökülüyor dudak arasından
"İlle de Aşk, İlle de Aşk!"
5.0
100% (11)