1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1591
Okunma
yeniden ışık,
siyah, hem de beyaz...
sabah ülkesinin kıyısındayız Mustafa abi
yorulmuş gözlerimiz karanlıktan
her türlü kalabalıktan ve kadim yalnızlıklardan
güneşi görünce yeşillenen toprak,
alınıp satılabilir maviliği denizin,
dağların tepelerin pahalı yüksekliği,
pazar yerlerinin gürültüsü
ve reklam kuşakları sarı lambalar altında
ah anlamazlar bilirim...
ama vazgeçme, dur!
ne diyordun? ne diyordun...
bize kalan diyordun,
"bu fotoğraftan savaşlar icat etmek"
ve hatıralar, ve masallar
köy çocuklarının toprakla yaşadığı o rengarenk serüven
ve umutları insanoğlunun,
yaşama sevinci henüz filizlenmiş bir papatyanın
paslı bir bıçak gibi duruyor şimdi bütün ihtimaller
tetanoza da çare buldu bilim denen küstahlık
ne yana saldırsak kendi gövdemiz
"insanlar ölünce tarih olur" Mustafa abi
"heykeller ölünce sanat"
sen ölünce uzunca bir sessizlik,
vurulursun yine bir ağacın kimsesiz gölgesinde
koyu kırmızı güller ve çimenler içinde
faili malum, maktulu meçhul bir cinayettir
katledilir insan olmanın zerafeti
odalarda yankılanır yeniden
büyük adamların korkunç ayak sesleri
zaman... zaman sarar elbet yaramızı Mustafa abi
ve tabiatı durmadan zincire vurur demirden atların yine demirden ayak izleri
ne kadar zor olabilirdi ki bir doğruya inanmak?
onu olduğu gibi anlamak...
yeri gelince gülmek, ama daha çok ağlamak
hem ağlamaktan korkmamak
heykellerden konuşuyorduk Mustafa abi!
bir heykel gibi dimdik durmaktan
o eski Fransız’ın dediği gibi
"heykeller de ağlar..." Mustafa abi...
korkusuz çamurdan gözyaşlarıyla
5.0
100% (2)