3
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
1056
Okunma
bâzen elinde bir uzay tabancasıyla dönersin bir zamanlar tahta kılıçlarla fethettiğin şehre !
ve anlarsın ki zaman; içinde yas aklanan en uzun cümle !
S.Akdeniz
kumral vuruyor bugün ışık dansları
yüzümde lütfen tebessüm
gergin olursun bu hâllerde
istinatsız sözcüklere yaslanmış dizeler gibi
sırtüstü yüzer alışkanlık
zoraki gülümseme diyorlar
bir mahvın bu derece serkeşliğine
aslında üzgünüm
seni gördüğüme
karşı kıyıdan bile vurur eski yaralar
ne zamandır bağlı dilinden bilmece
sen sevmezsin de şimdi hiç
buyur etmezsin gönüllü
içime oturan iki piç heceye
ne iyi ettin dememi bekleme
çayı dağıtan kaşık gibi
pastoral hüzün zerkettiğin
lime lime çöktüğün için içime
ne gözlüğünün köşelerine astığın
şuh bakışlar kaldı aklımda
ne ölü yanımı kudurtan âsi meşrebin
eski şarkılara yeni rujlar sürmüşsün
iyi davranmış hayli zaman
ılık denizlerin bereket tanrıları
pürtelaş hâlinden eser yok sanki
daha bir ütülenmiş endâmının esmer tılsımı
unutmuş olmalıyım
ki mücevher dediğin;
zamana direnen mıknatıstı!
sadâbaddayım beni sorarsan
tennuru yalnız, göğü tambûri
bir tek kendi bilir
hangi gemiye göz kırptığını
deniz feneri
sarılsa da kendine cizvit papazları gibi
koy’u karanlık
az mavi!
ToprağınSesi
.
5.0
100% (11)