2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
995
Okunma

Daha iyi bir hayat hayal etmek yerine ‘hayata’ hayır demeli
Yada rızkın ne kadar acıysa, yüzündeki gülümseme o kadar aydınlık olmalı
Spinoza tanrıyı sökmüyor yerinden
Yanlızca ‘varlık’ tanrıdır diyor
Aşk maşuğa kavuştuğunda bittiğine ve her şey bitmekle mükellef olduğuna göre
Güneşe, yıldızlara ne kadar sahipsek
Dostluğa ve aşka o kadar sahip olduğumuza göre
O zaman
Hatırlıyorum: atalarımın tahtından geliyorum, şu çiçekler gibi, her yudum çayda, her nefes alışta ölüyoruz yavaş yavaş.
Zaman insnanın düşmanı, piramitlerin dostudur.
Yaşıyor olmak ölümlü olmayı gerektirir
‘varlığın’ bekası için, her şeyin ardı ardına yok olması gerek
Her sabah intihar etmek amacıyla uyanıp
Bir damla kan akıtacak kadar cesaretim olmadığını farkettiğimde
Belli bir noktadan sonra her şeyin aslında ne kadar komik bir tiyatrodan ibaret oldğunu anlayıp
Kendime güldüm bir süre
Yada bu satırlar bi tür Ulyse kurnazlığı olabilir
Hani sirenlerin müziğine dayanamayacağını anladığından kendini geminin direklerine bağlayan Ulyse
Zira yazmak bazen eylemin yerini alıyor
Yani fiil-insan, söz-insan!
Küçük pencereden ne kadar trajik gözüküyorsa hayat
Geniş pencereden kesinlikle müthiş bir komediden ibarettir
Yada gerçeği şiirselleştirme çabası
Gerçeğe şiirsel bir form eklemek
Çünkü siirsel bir adam gerçekte sinist biri olabilir aslında
Yani reel olanla, şiir aynı kurallara uymazlar
Şiir yazanı ve okuyanı etkilemez sadece
Betimlediği şeyide etkiler, değiştirir
Sıradan birine görünmeyen detay bir ressama görünüverir
Mesela Michel-Ange: hayata onun gibi bakamıyor olabilirsiniz, ama onun gözleriyle bakmayı deneyin ve içimizde doğa üstü varlıkların olduğunu görüp sevinebilirsiniz
Yani dünyayı sanat ve sanatçıdan öğrenmelisiniz
Reelden gerçeğe yani evrenselden özele geçişte
Gerçek ve şiirsel örtüşür
Hayat hayat ve onun eseri. Yarı şiirsel yari tarihsel
Hayatı bir taş ustası maharetiyle yontmak: işte bütün amaç bu!
Şiirin hayalleri, yazanın gerçekleri ve okuyanın ihtiyaçları vardır
Gerisi kurgudan ibaret; doğal eserle insani olan eser işte tam bu noktada ayrışır:
İnsanın eseri bir duygu ve düşünce ifade ettiği halde
Doğal eserde, mesela bir ağacın mesajı yoktur
Ona sen istediğin anlamı, ismi verebilirsin
Bir ağacın seyirciye ihtiyacı yoktur, ‘o’ ordadır ve ‘olmuş’ olandır
Oysa insana ait her şey ‘olmaktadır’ bir sürekli
Bir ağaç hiç bir şekilde bir kaya parçasına dönüşmez mesela
Ve bir kuşun, kuş olduğu ile ilgili bir bilinci yoktur
Oysa insanın kendi hakkında fikir sahibi olma, kendini eleştirebilme yetisi vardır
Yada bir gün, bir insan ‘okul’ icat etmiştir
Müfredatlar, öğretmenler vs
Oysa şimdi, okul insanı icat ediyordur
Yani doğa kendinden eylemsel olduğu halde
İnsan doğadan dolayı eylemseldir
Ve doğa ile sanatın arasındadır
Pratiktir hayat: nefes al ve yürü. Bir bisiklet gibi; dengeni korumak istiyorsan hareket etmelisin
Ve zaman bir yerlerine ilişmiş ve kozmik gerçeğin bir parçası aynı zamanda
Ve sevmeli hayatı, en az bir tapınak, manastır gibi
Ve insan, ayaklarından toprağa zincirli bir sürüngendir
Semaya yükselmenin tek yolu, sanatla uğraşmaktır!
Yaratan insanla tanrı aynı şeydir
Da Vinci’yi tanımadan bir insanın neler yapabileceğini tahmin bile edemezsiniz
Yani sanat hayata karşı değil
Sanat hayatın formlarından yanlızca bir tanesi
Ve güneşin altında solucanda yaşıyor kelebekte
5.0
100% (1)