10
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1238
Okunma

Ek bilgi: SAMANA NEDİR
Siddhartha
Siddhartha adının çağrışımıyla Buddha felsefesini bir öğreti kabul edip,daha sonra öğretinin hayat boyu süregelen mücadele ve acılarla iç içe,zamanı yadsıyan bambaşka birşey olduğunu öğrendik.Kutsal kitapların doğa ve insan bileşkesinin gizemine daha farklı mistiszmleri de katarak bir tür yabancılaşmanın değersizliğini yarattığına tanık olduk.’Om’ un noksancılığını; bir ırmağın sessiz,neşeli,hüzünlü,çelişkili surat ve anlam işaretlerinin fısıltılarında hissettik.Irmakla bütünleşen yüzbinlerce insanın birbirleriyle hem uyumlu,hemde çelişen şekilde bomboş bir sonsuzluğa aktığını duyumsadık.
Siddhartha,kutsal kitapların yarattığı değerlerle ve o değerlerin şefkat,bağlılık,sonsuz saygı ile anlamlaşan dünyasında büyüdü.Doğaya biçilen değerlerin kutsallığına şiirsel bir dinginliği yaşatarak bağlandı ve sevdi.Farklıydı Siddhartha;bir kere Brahman’lardandı o.Asi ve korkusuz gömleğin taşıyıcısıydı Brahmanlar.İtaat ederlerdi ama asla birbirlerinin iradesini aşağı çekerek değil.Varolamanın ve birlikteliğin kutsal sularında yıkanırlardı.Siddhartha,gençliği boyunca babasının ve kutsallığın berrak suyundan asla kuşkuya düşmemiş ve büyük bağlılıkla hayatını erdemliliğe dönüştürme yolunda gitmişti.Ama Siddhartha yaşamının anlam ve sonsuzluğuna ilişkin kuşkuların hep taşıyıcı oldu.Onu Samanaların yoluna çıkaran da bu düşüncenin iç kemirici gagaları oldu.
Samanalar çileşeş gezginlerdi.Yaşamın gıpta ve uğrunda ömür heba edilen tüm korku ve beklentilerini reddeden bir anlayıştaydılar.Bedenin kaygı,korku ve düşüncelerden arınıp,öz ’ben’ i ortaya çıkarma ve onun iradesinde yeni bir benlik yaratma ideali taşıyorlardı.Kendi deyişleriye,dünyevi zevklere yer yoktu onların yaşmlarında.Günlerce,haftalarca,aylarca açsıs,susuz ve düşünmeden yaşayabiliyorlardı.Çünkü bunlardı; bedeni ve zihni tahakküm altına alıp kişiyi birtakım nesnelerin köleliğine hapseden.Siddhartha işte böyle bir öğretinin peşine takıldı.Yıllarca öz ’ben’ in arınan saflığını bulmaya çabaladı.
Samanlar’da yetmedi,sığmadı Siddhartha’nın kozmosuna.Başka yüzler,yaşamlar ve küçük hazların girdabında sallanan insanların dünyalarını merak etti.Hep dışladığı zevkler ve çocuksu korkuların yassı,berrak sularına dalmak istedi.Neydi bizleri ve onları ayıran kutsal değerlerin gücü.Milyonlarca yıldızların,birbirine kenetli bulutların,sabah yelinin hafif esintisiyle kıpırdayan denizin,dallarda şarkı söyleyen kuşların,hayallerin kuytu gecelerini gözlemleyen baykuşarın sırrından başka neler olabilirdi öğrenecek.
Siddhartha; kentlerin ışıltılısına,hazların şehvetini tatan pembemsi insan suratlarına,şatafat ve korkularla kol kola yürüyen yaşamların evrenine giriş yaptı.Onu bekleyen şarap,aşk,para ve korkulardı.Düşünemden,yemeden,hazlara direnemeden yaşayan insanların gölgesinde çadır kurdu uzun bir süre.Direndi...Vazgeçer gibi oldu...Ama pesetmenin dayanılmaz hafifliğine karşı koyamadı.Karşı çıktığı herşeyin kendisini yani,öz ’ben’ini ele geçirdiğini gördü acı bir biçimde.Paranın,kumarın ve küçük korkuların uçurumuna sürüklenmişti artık.Seks sanatını öğrendiği Kamala’dan, hazzın doruklarına tırmanmayı ve çıktığı yerde boşluğun bembeyaz nihilizminde kaybolmanın demir parmaklığında haykırdı son bir kez.Şehvetin dünyasından kaçtığı vakit,Kamala altın kafeste beslediği kuşu özgür bırakacaktı.Tıpkı Siddhartha’yı özgür bıraktığı gibi.
Siddharta bir ırmağın kıyısında,heybetli bir ağacın gölgesine sığınarak son defa suda yansımasına baktı.Ölmek isitiyordu.Ona öğretilen ve uğrunda yaşamını masaya yatıran değerleri acımasızca ezdiğini düşünüyordu.Irmağın sesine kulak verdi Siddhartha.Irmak; hayatın tek bir amaç uğrunda yitilmeye değmeyecek kadar zamansız ve sonsuzluğun bir arada olduğu bir yaşam pınarı olduğunu fısıldadı kulağına.Zamansızdı hayat.Siddhartha’nın doğup büyüdüğü yerdeki hali,Samanalara katıldığı zamanki duyguları,zenginliğe ve refaha eriştiği, bencilliğin doruğa çıktığı yılları;zamanın geçmişi ve geleceğinden bağımsız tek bir kanaldan bir bedene sığarak akıyordu.Siddharta’nın bedeninde milyonlarca insan,yaşam ve felsefeydi barınan.Hepside aynı akarsuyun akıttığı nesnelerdi.Sonuçta tek bir yere akacaklardı.
Herman Hesse’nin modern masalı ’Siddhartha’ böyle bir zamansızlığın içinde kaybolan ve yaşamın nihai anlamını arayan bedenlerin manifestosunu anlatıyor.20.yüzyılın en önemli Alman yazarlarından biri olan Hesse,insanın zamandan bağımsız,uygarlığın yapay değerlerini karşısına alan,ama aynı zamanda onu bir başka yerinde yatsımayan çelişkileriyle daldan dala savrulan bir insanlığın derin yolculuğuna çıkarıyor bizleri.Siddhartha’yı edebi karakterimizle bütünleştreceğimiz sonsuzluğa uğurluyor.
[email protected]
ALINTI:seylerinboktanligi.blogspot.com/2011/05/siddhartha.html
Bir kayadan ağıl ağıl
Sızar su ağlatır beni
Derelerden çağıl çağıl
Çağlar da çağlatır beni!
Can bir damla suda saklı
Milyonlarca insan aklı
Hak diyen dil kimden haklı
Haksızlık dağlatır beni!
Hakkı elekten elesek
Haksız dilinde pelesenk
Dışı bey, düşü pezevenk
Gül ile yağlatır sin’i!
Hak diyene gücü yeten
Atlas giyer, yoksul keten
Şehit düşen cepsiz kefen
Ağalar ağlatır beni!
Zalim bir damla su vermez
Hakk der de haklıyı görmez
Zulmeden saltanat sürmez
Çar/mıha bağlatır beni!
Söze bakma özüne bak
Yüze bakma gözüne bak
Oğluna bak kızına bak
L/imana bağlatır gemi!
Hakk diyen dilde mi vurgun(!)
Hakk diyene gem mi vurdun
Gözlerime nem mi durdun
Gemiler ağlatır beni!
Çocuk yaşta kaptan olur
Hepsi aynı saftan olur
Giydiğ/i-pek kaftan olur
Al ile aldatır beni!
Bunlar hepsi aynı tayfa
Yolsuzluklar sayfa sayfa
Ölüm sanki sütlü gayfa
Ah’ret der ağlatır beni!
Zamana bak şu zamana
Doydun mu yeme samana
Sanki ruhum bir Samana
Dert çile ağlatır beni!
Geçen zaman sanki boşluk
Nedir bu gaflet sarhoşluk
Bir ömür nafile koştuk
Boş file ağlatır beni!
Geçti işte bir yıl daha
Kim sağ çıkar ki sabaha
Saraya biçilmez paha
Yoksulluk ağlatır beni!
*
Kirlendirme okyanusu
Arındırıyor beni su
Diriltsem ölü Yunus’u
Yunuslar ağlatır beni!
Hakk’la dilden dem vuranlar
Halk diline gem vuranlar
Okuduğunuz Kuran’lar
Çoktandır ağlatır beni!
Düşmez dilinden Mevlana
Ağla sen de ağla ana
Deccal gelmiştir cihana
Soysuzlar ağlatır beni!
Aktaş sorar bu ne vurgun
Soydun, yedikçe kudurdun
Uyan elden gitti yurdun
Gafletin ağlatır beni?!
Şaban AKTAŞ
31.12.2012
Foto:www.fotocommunity.de/pc/pc/display/26386025