0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1705
Okunma

Bir veda havası var gençligimi yitirdigim sokak aralarında
Yalnızlığımı döküyorum gözlerimden.
Dilimde annemden kalma küflenmiş nasihatlar,fırtınalar kopuyor solum’da.
Ve ben öksüz kalmış yağmur tanesi gibiyim saclarına düş’meye yasaklı.
Islah edilmemiş feryadlar bıraktın avuç dolusu,
gözümü kırpmadan can havliyle yalın ayak koştum karanlık gecelerin ruhsuz kalabalıklarına inat,
yoruldum arasıra sonra bir sokak lambasının aldında azad ettim düş’lerimi.
Bir parça daha fire verdim hayattan sen yine durmadın gittin...
Oysa güneş avuçlarımın içine dogmaz artık.
Eylül yaprakları dökülüp hüznünü yerleştiriyor kalbimin odalarına,
Ben ise sığıntı oluyorum öz yurdumda sığmıyorum kabıma,
yudum yudum şiir içiyorum aç karnına zılgıtlar yiyorum acınası yanlarıma
yarınsızlııgıma , yarsızlıgıma
çocuksu hayalperestligime inat kirpiklerime yıldızların gölgesi düşüyor
arasıra üşüyorum birazda tedirginim büyümekten
Bugulanmış gözlügümün arkasında usulca suskunluğumu resmediyorum
görmüyorsun
içimden diyorum bazen yükle cadırı sırtına
sonra kur cehennemin ortasına
sür namlunun uçuna sana dair hikayenin daya alnına
tereddüt etmeden öldür düşlerimizi
sen yinede aldırma bu kadar pervasız laflar ettiğime
kelimelerin sahtekarlıgı ile avutuyorum kendimi
yoksa bilirsin dayanamam
kırık/k’alem
İbrahim Yılmaz