6
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
2341
Okunma

Zaman o zamandı..
iki kocaman yangındı
ve iki eşit kıvılcımıydı kafa ve yürek...
Herşey asmanın altındaki masaydı
kurulurdu yavaşça
ne fakirlik ne de zenginlik
ortada gençlik ateşi
otururdu arkadaşça
Gençlik ki bilektendi gücü
Buz keserdi soğuktan, gülümserdi yüzü
Gülümseyiş ki yürektendi
Makamlı şarkılar çalardı radyoda
İstanbul’du ve deniz o denizdi
Masmavi, pırıl pırıl
ve masal gibi akıp giden bir kızdı
içine çekerdi kış günü
Zaman o zamandı..
İstanbul’un İstanbul olduğu zamandı
Kollar yastık
Yağan kar yorgandı
Motorsiklette kucaklardı yağmuru
ve soğuk rüzgarı
Soğuk bir deniz gibiydi günler
Hep bir sandal dururdu kıyıda
beklemezdi baharı.
Zaman o zamandı
Herşeyin bir anlamı vardı
trenin, aşkın ve insanların
Böylesine yığın yığın
ve böylesine karmakarışık değildi yüzlerdeki çizgiler
ve böylesine sahte ve yalan...
Açmamış bir çiçek gibiydi sevgiler
Hicran ki hicrandı
Vuslat ki vuslattı...
Zaman o zamandı
40 gün 40 geceydi düğünler
Efkar ki incecik bir dumandı
Gelip geçerdi hüzünler
Keskin bir bıçak gibiydi günler
Zaman o zamandı...
bulmak ne mümkün o yılları?
perçin bir yüzdeki ağlayış
ve derin bir yürekteki hüzün kadar gizli şimdi
Geri gelebilseydi keşke
başa almakla yolları..
ve boyamak,
ve kazımakla kollardaki kılları...
Hakan Zengin
5.0
100% (4)