23
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
1695
Okunma

ruhumu verin bana
zehirli dillerden zor kurtulmuş
ölüp ölüp dirilmekten mumyaya dönmüş
bir fresk gibi cansız gözlerle
uzaklara bakıyorum
yaldızlı sözlerle boyalı insan duvarları
bir taşınız eksilse
tuzlu su çoğalır denizlerde
gülmek eksilmez gülmekle
biz eksilmeyiz
dudak boyası silinir gibi silinmeyiz
silinmez kara tahtada yazı
biz; halk
üretenler
üretkenler
duman değiliz göğe yükseldikçe dağılıveren
sigara olamayız
ağızlarda türkmüklere bulanıp
üfürülüp savrulan
biz siz ayrımı varsa eğer
tanrınız biziz; biz halk
taçlandıran onurlandıran yaşatan
bir çam gibi dik ve yeşil
ruhumu verin bana
elleri çamur içinde
bir yontuyu oyuyor
ölmez renklere boyuyor resmi
karanlığın içinde
ekmekten daha belirgin
bir ışık saniyesi
çivilerini söküyor tek tek karanlığın
yakıyor eski tahtalarını
çoğaltıyor ışık saniyelerini
yapıştırıyor her gördüğü yüze
o yüzler acıların durgunlaştırdığı çizgilerle
yarın hesabı yaparken sendeliyor
ay da olsa sendeledikleri
bir ayrımı yok
düşen kim
kara kirpikli gece mi
yıldız uçları kırpık karanlık mı
boylu boyunca yatıyor yurt parçası toprakta
köpeklerin milleti olmaz ürüyor
müezzin ezan okuyor
kapı gıcırtıları duyuluyor
kesik kesik öksürüklerle
belli oluyor sokakta ayak sesleri
soluyor
insan duvarları
bir elden ışımaz karalık
Nazik Gülünay