14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1028
Okunma

’bir gün kıvrılıp takılır odadaki üçüncü perde gözlerine
süzüldüğünü görürsün sadece öncekilere güneş ışığının’
dokunup her bir gölgeye haleler çizmeye çalışır yorgun ellerin
üçüncü perdenin koparıp askıları görürsün üstüne yığıldığını
iki perdede hala parlıyorken gün ışığı gün yavaş yavaş kararır
sen istemezsin yüzünü döndürmek elindeki çehrenin geriye
ama susmaz melankolik şarkılar sabah yeli vururken pencerene
mahzunluk çöker içine sessiz dudaklarına yapışan kelimelerin
ardında bilirsin temkinlidir yarık yaprakları solan masumiyetin
bilemediğin toplanınca koyunda kapkara dondurur soluğunu ruhun
korkak benliğin bilse de direnir huzuru ruha geçirmenin yolunu
karıştırmak közleri çıplak elle onulmaz bir yara daha açacaktır yüreğe
gözlerinde canlıyken ak kuzgunlar tahta geçide takılır ölü zamanlar
hiç olmazsa ödünç ister yürek
zamanında zift kaplı varillere doldurulan hayalleri
ak mendillere damladıkça aşkın al tortusu her günün akşamından
sil baştan yeniden kırılır boynunda taze çiçek dalları küskün
tüter yüzünde dumanı hüznün yitirmeden önce kalan aklını
gırtlağında kopan suskun fırtına ansızın dağıtır direnç köyünü
yetmez kırılan sağ kolumun kaldırdığı kalemin gücü
teyelledikçe düşünceleri bir sonraki güne kanatır beyni delen iğne
dökülen boncukların şeffaf da olsa rengi yosun tutmaz gözyaşların
üst üste çoğalır gece görülmez bir el sanki karbon basmıştır üstüne
ve bu kara fonda yoktur hiçbir renk senden başka
uçup giden beyaz güvercinler duymaz cılız sesini ardından
duvarda siyah beyaz filmin ortasında sıkışmıştır kanatları
anadan emdiğin sütün kaynağına kadar sorgulama başlar
hastalıklı beyninde yazılan şiirin içinde eksikse birkaç kelime
sardıkça renkli kılıflara örtüsüz çıplaklığını bitimsiz aşkların
aralıktan cılız yanan güneş ışını kesmez vicdanın zorbalığını
zencefil kokulu düşlerini boğmuştur şeytanın ortağı hüzün
yüreğin sesi midir pes eden yoksa soluğun mudur kesilen
anlatamaz giydiğin şairin kalemi sana
Blackless