16
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
2098
Okunma

ışıkları sönük bu şehirde
kalabalıklardan arta kalan şatafatlı bir uğultu
çarpıyor göğsüme
tanıdık bir ateş dokunuyor sonra
sigaramın ucuna
usulca sokuluyor ay ışığı yansıması
kaybolmakta olan ruhuma
gün yüzüne çıkıyor nicedir gizlediğim sevinçlerim
tezgah oluyor avuçların ellerime
sere serpe
soluklanıyorum
bir ağaç gövdesi kadar hissiz
bir uçurum çiçeği kadar ümitsizdim oysa
sıradan hayatımın sıradışı gerçeği
işte o
ta kendisi
intiharvari uykulardan uyanmak gibi sarsıcı
batık bir geminin güvertesinde
rüzgarı kucaklamak kadar imkansız
çölde kürek çekmekten daha yorucu
iki yakası bir araya gelmeyen mesafelerim var benim
vazgeçtim bulanık denizlerde suretini aramaktan
a ş k
esiriyim tercihlerimin
asma bir köprüden düşüyor ayağı kayan umutlarım
nefes nefese
boğuluyorum
düğümlü nehir ağızları
birbirine küsmüş dağlar
alnımda çentiklenmiş ayrılıklar haritası kanıyor
dudaklarımda taze bir uçukla uyanıyorum sabahlara
canım yanıyor gülmek istedikçe
çocukluğumdan kalma kötü bir alışkanlık benimkisi
korkuyorum
sapı olmayan bir fırça gibi ellerim
öylesine başıboş ve öylesine sahipsiz
saçlarıma okyanusun rengini sürmek isterken
kırık kanatlarıma bir parça daha hüzün biniyor
beton duvarlarda minicik bir tutamak arıyor sur iradem
nasıl da korkardım aralık kapılardan
şimdi bir kapı bile bulamamak
kapalıysa açmak
açıksa kapamak için
sanırım cehennemindeyim cinnetin
hazırlıksız yakalanıyorum
şakağımdan öpen güvercin palazı düşlerime
fonda yalnızlık senfonisi
ardından iki el aşk sesi
vuruluyorum
5.0
100% (20)