1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1417
Okunma

İlk aşk gibi
Eskimez, eksilmez
Ufacık tefecik, öyle kızıl ve orak kıvraklığında saçları da yok
Andederim ki
Kırk yıllık yoldan tanırım ben seni kokundan
Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi lirik sözcüğü
Sanırım en çok gönlüne yakışıyordu
Kendimizi hazırlar gibi
Güneş, terk etse diyarı
Gök bulutlarla dünya gamla dolsa
Seni günlük kasvetler boğsa bile
Güneşin olur gönlünde
Doldurur ışıklarla, en karanlık döşleri
Say ki
Uykusuz geceleri içten kemiren dik kafalı bir hüzün
Ben geldim senin gönül kösende durdum
Ve öyle kaldım
Şu hale bak, bir kez bile konuşmadık
Bir uçurum gibi büyüdü sükut
İçleniyorum, lütfen
Anlıyor musun? Sen ad’ın bilinmeyen! Peki ya kimsin sen?
Roman bu kalpsiz dünyanın sevgisini yazarken
Ben bir tek ilâhi bir mevhibeyi hayal edebildim
Utanıyorum
Yine beni çok ciddiye almayacak kimse
Olsun ya
Ya ben anlatamadım ya da anlaşılmazım
O zaman gelsin ne gelirse
Hayatı anlamadan geçinip gidiyorum…
Olgunlaşmadım
Zekâm daha işlek olmadı
Ruhum daha huzurla dolmadı
İçimde bir yaşam coşkunluğu duymadım
Ne menem bir yer oldu bu dünya!
Sahiden bunaldım! Kopek yesin dünyayı
Hiçbir fâninin okumadığı
Benim beş harfli alfabemin manidar bir cümlede öznesi
Fotoğraf çerçevemde buruk sureti duruyorken
Hiç bir avuntuyu da istemiyorum
Evet,
Benim esas derdim isimsiz kadın!
Zannederim, hiçbir fâni rakibi olamaz
Latif kalbiyse, irfanını kimse bilsin istemez
Beatrice bir romanın sessiz kahramanı oldu
Haa, bu dili anlayan kaldı mı ki?
Elbet, her yaşamın anlatılacak bir dramı var
Hadi içeriğinde kendin varmış gibi say
Fırtınalı bir gece gibi hayat denen bu yolculuk
Geçtiğim ormanlar koyu karanlık
Mutsuzluk uçsuz bucaksız
Ürkekti adımlarım, fikrimse yoksul
Geleceği kaybettiğim kavşakta
Hayatta hissesini devretti bana
Benimle yan yana emeklemek ne zormuş meğer
Ki öyle
İsyan etmeden müşahede etti bedbahtlığıma
Belki de bu yüzden zamanın tenhasında oturdu
Işıkla kutsadı devrik dilekleri
Gündüz verandasında belgin maviye, beyaza çalıştı
Mutlaka geceleri gökte gözleri
Öyle kurgularını sayıklardı
Sonra arındı gövdesinden, kendi oluncaya kadar soyundu
Süsengillerden dökündü
Ferah içine döndü
Gayet mütebessim mem’liğini gösterdi
Ağzında gülce bir ıslık
Aman ha! Saçları tokasından kurtuldu
Kâinatın tam kıyında durdu, topukları boşlukta
Bir daha eteğinde beni savurdu
Görünmeyen âlemle görünen arasında kaldık
Emir bekleyen bir esir gibi
Hey gidi (hey)
Dünya ipini kopardı! Adressiz mektup gibi nereye gideceği belli değil
Medeniyetinde vicdani aysız bir gece gibi sessiz ve karanlık
Baktım, Tanrıyı kıskandım uzaklaşmış arzın ufkundan
Dedim niçin?
Uğraştırırsın bizi
Aynı dante gibi ortasındayım ömrün
Araf’ta bekletme nafile, kapıyı açacak mısın?
Yine o kudretli ruhunun limanına sığındım
Öyle sarihtir ki, tıynetine öyle mutmaindim ki
Özünün kaynağı aidiyet duygusu
O yüzden atılması gereken yamalı bir ceket gibi sırtındayım hala
Hadi adsızım
Tut ki, olamadım ismini bilecek zekâya sahip
Şu canına yandığım hayata
Ehemmiyet vermediğimi göstermek için
Tabi ömür’e dilencilik etmem…
Z/annederim!
Ki, doğrudur zaten…
Aldığım her nefesi borçluydum beni dünyaya getiren isimsiz kadına!
KAYIP YALDIZ-Sadece-imgelerin tercümanıdır…