1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1336
Okunma
balcı’nın oğlu Seyit öğretmen
Erdal Eren’in masum bakışlı
fotoğrafının olduğu gazeteyi
yana bıraktı
gözlerinden yaşlar aktı
akan göz yaşı değil
hiçbir şey yapmayan
sadece gazeteden okuyan
Seyit öğretmenin yüzüne inmiş
bir tokattı
yazıklar olsun sana Seyit, dedi kendi kendine
nerdesin
ne yapıyorsun
kendine gel be!
hani ideallerin
hani sınıf bilincin
hani kavgadaki direncin
hani devrimci kişiliğin
hani yoldaşların
hani arkadaşların
neden orada değilsin
öğretmen olmak
devletten maaş almak
yedi ay çalışıp
beş ay tatil yapmak
bu kadar mı önemliydi senin için
yazıklar olsun sana
okuduğun kitaplara
inandığın ustalara
girdiğin o kavgalara
utanmalısın
ve şimdiye kadar sustuğun için de
şimdiden sonra
hepten susmalı
lal olmalısın
halkına böyle bir zulüm yaşatan devletin
daha on yedisinde
bir çocuğu asan celladın
ve sesini çıkarmayan
bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen
bir milletin
öğretmeni olacaksan ol be!
Esma görse seni bu durumda
elinde mavzeri
dağların doruklarında
artık hiç güler miydi yüzüne
bakar mıydı öyle sevecen
gözlerine
kendine gel Seyit öğretmen
kendine!
şimdi evinde tek başınaydı
kafasının içi zonkluyordu
bir yanda
on yedisinde
pırıl pırıl yüreği elinde
dar ağacına giden
Erdal Eren’in gençliği
bir yanda
yoksul balcı babasının
ve suskun annesinin
çok istedikleri
öğretmenliği duruyordu
ve balcı’nın oğlu Seyit öğretmen
mesleğinin üçüncü ayında
Silvan’da
zemheri soğuğunda
yüreği ile beyni arasında
müthiş bir çelişki yaşıyordu
Nazım’ın şiirini okudu ezberinden
kahrederek yalnızlığına
suskunluğuna
ve eli kolu bağlılığına…
düşmesin bizimle yola
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir zincir gibi
taşıyanlar
bıraksınlar peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda
yaşayanlar…
yani,
bu sensin Seyit efendi, dedi yeniden
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayan
sensin
Nazım’ın şiirini okuyunca
tuhaf fikirlere kapılıp duygulandı
ve eline kağıdı kalemi alıp
o güne kadar hiç yapmadığı
bir şeyi yaptı
kağıdın başına
büyük harflerle kocaman
ERDAL EREN’İM yazdı
Erdalım
gül dalım
ölüme erenim
ama murada eremeyenim
cellat geçirirken ipi boynuna
gözlerine bakmadı mı
bu masum yavruya kıyarsam
cehennemde değilse bile
vicdanımla yanarım
kavrulurum
diye korkmadı mı
ah, Erdalım
ah, gül dalım
ben olsaydım keşke yerinde
ben yirmi yaşımdayım
sen on yedisinde
ben on sekiz olmuştum
sen olamayacaksın
ben on dokuz olmuştum
sen göremeyeceksin
ben yirmi oldum şimdi
sen bilemeyeceksin
ben bir kızın elini tuttum
ben bir kızın gözlerine baktım
ben bir kızın ince beline sarıldım
sen tutamayacak
bakamayacak
sarılamayacaksın
ama yine de
kıskanıyorum seni
çünkü sen
on yedi yaşınla
o hüzünlü bakışınla
bundan sonra
binlerce kızın
gönlünde yaşayacaksın
hüzünlü de olsa bakışların
sen o gözlerinle yıllarca
celladının
ve ona bunu yaptıranların yüreklerine
korku salacaksın
Erdalım
gül dalım
yine de
üzüldüm sana
genç yoldaşım
diyorum ki
ben olsaydım keşke yerinde
ve ben ölseydim
senin yerine…
ne yazdığına
neler karaladığına
bakmadı bile
uzandığı yatağında
ne zaman uyumuştu bilemiyordu
çalan saatin sesiyle uyandı
tıraş olup saçını taradı
canı kahvaltı istemedi
aç karnına çıkıp okula gitti.
öğretmenliğinin ilk yarı yıl tatilinde
ne kendisi gidebildi memleketine
ne de anne babası gelebildi
yoğun kar yağışı vardı
ve gidiş yolları kapalıydı
on sekiz günlük tatilin ilk on gününde
hiç dışarı çıkmadı
son haftasında
çarşıya gidip gazete aldı
telefonla anne ve babasını
bir de Gülten ablasını aradı
gazeteler
yazabilecekleri kadar
haber yazıyordu
üzerlerinde
korkunç bir baskı
ve sansür vardı
her şey
her haber
her konu
cunta hükümetinin
istediği yönde yazılıyordu
dernekler ve sendikalar
ve tüm partiler yasaklıydı
Kenan Evren
ülkenin çeşitli illerini geziyor
her gittiği yerde
halkı toplatıp
konuşma yapıyordu
ülkenin tümü dilsizdi
konuşan tek kişi Kenan Evren’di
her konuşmasında kürsüye
elinde taşıdığı Kuran’la çıkıyordu
bırakın sağı solu
bırakın komünizmi faşizmi
iyi bir müslüman olun
sessiz olup evinizde oturun
ve dualarınızı okuyun
gibi sözler ediyordu.
geldiğinin ilk günü
yaptığı konuşmada
irticai tehlikelerden söz etmişti
ama şimdi kendisi
imam hatip liseleri açıyor
ve Kuran’ı elinden düşürmüyordu
balcı’nın oğlu Seyit öğretmen
gazetelerden takip ediyor olsa da
ülkede yaşananları okudukça
yakalanan
hapislere atılan
tutuklanan
isimleri duydukça
inanılmaz bir ağrı hissediyordu yüreğinde
çarşıdan evine dönerken
Hasan öğretmenin evine uğradı
DEVAM EDECEK...
5.0
100% (1)