0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1058
Okunma
Metin, alevi bir kardeşimizdi
çok da önemli değil ama
senin adına bakılırsa
sen de alevisin galiba
bizim şimdiye kadar en iyi arkadaşlarımız
hep alevilerden oldu.
çok iyi kardeşliğimiz oldu onlarla.
Seyit,
bunları duymaktan mutlu oldum
daha önce de
alevi olduğumu okulda da söylemiştim
bunda gocunacak korkacak bir şey yok
ama insanlarımızın çoğu bilinçsiz
ve ön yargılı bu konuda
hele buranın insanı
hem bu konuda bilgisi az
hem bu konularda oldukça yobaz
bunun için de dışarıdakilere
pek de söylemiyorum alevi olduğumu
ama çok teşekkür ediyorum sana
ve ayrıca yengemize
beni böyle kabullendiğiniz için
şimdi sen anlat biraz kendini
Trabzonlu olduğuna göre
sen de laz olmalısın
Hasan öğretmen, gülümseyerek
elhamdulillah lazım dedi
adım Temel değil ama
ben de bir laz kadar kurnazım
diyerek espiri yaptı
Eyyuboğlu soyadı
sana bir şey ifade ediyor mu dedi Hasan
evet,
ediyor, dedi Seyit
Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyyuboğlu
bravo seyit öğretmenim
işte bildiğin o Eyyuboğulları
benim öz be öz dayılarımdır
yapma ya, dedi şaşkınlıkla Seyit
demek dayıların ha
sonra da
bir şiirin dörtlüğünü okudu
önde zeytin ağaçları
arkasında yar
seni kara saplı bir bıçak gibi
sineme sapladılar
yar
yar
hay diline yüreğine sağlık Seyit’im
işte ben
bu dizeleri yazan
Bedri Rahmi dayımın yeğeniyim
Trabzon dendi mi
Eyyuboğlu sülalesi akla gelir
zaten üç büyük sülale var Trabzon’da
Eyyuboğulları
Yılmazlar
ve Ulusoylar
kısmet olursa eğer
birlikte gezeriz bir gün
Trabzonu ve yaylalarımızı
elbette, dedi Seyit
ben de hep merak etmişimdir
Karadeniz’i
oralara arkadaşlarımız gitti
ama bilemiyorum
nerelerdedirler şimdi
derken
güzel gözlü Esmasını düşündü.
Hasan öğretmen
yerinden yay gibi fırlayıp ayağa kalktı
haydi, bize gidiyoruz diyerek Seyit’ baktı
balcı’nın oğlu Seyit öğretmen
ne olur Hasan kardeş
bu defalık beni bağışla
bugün olmasın
söz veriyorum
okullar yeniden açılınca
mutlaka size geleceğim
suyu ısıtmıştım
birazdan banyo yapıp dinleneceğim
tamam, dedi Hasan öğretmen
bana göre hava hoş da
bakalım ne diyecek bana yengen
neyse,
haydi bana müsaade
çok iyi oldu bu sohbetimiz de
seni daha da yakından tanımış oldum
bundan sonra sadece arkadaşımız değil
aynı zamanda
bir kardeşimizsin
bir ihtiyacın olursa
buradayız
senin yanındayız
Seyit
kucaklayıp sarıldı Hasan öğretmene
sizler de benim kardeşlerimsiniz
selam söyle yengemize
pardon kardeşime, dedi.
Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi
Silvan’da da günler
baskı altında
zulüm altında
işkence altında geçiyordu
balcı’nın oğlu Seyit öğretmen
bir şey yapamamanın
ses çıkaramamanın
ve yuvasında korkak
ürkek
pısırık
bir fare gibi yaşamanın
ezikliğini hissediyordu
bu baskı altında
bin bir umut ve heyecanla
başladığı mesleğinde
öğrencilerine
küçük masum beyinlere
bildiklerini öğretip
istediğini veremiyordu
her hangi bir kimse hakkında
en uyduruk yalan iftira bile
ciddiye alınıyor
ve kişiler hakkında
sözüm ona yasal işlem yapılıyordu
yani tutuklanıyordu
yani hapse atılıyordu
yani işkence edilip öldürülüyordu
ve de kimse
ama hiç kimse
buna karşı gelip
dur diyemiyor
engel olamıyordu
askerlerin baskısı
her kesimden insanı
bir korku potasında eritmişti
herkes buna ayak uydurup yaşıyordu
ve şu veya bu şekilde
buna ayak uyduranlardan biri de
balcı’nın oğlu Seyit’di
ve o,
bu teslimiyetçiliğine
bu suskunluğuna
ve bu korkaklığına
bir anlam veremiyor
kendine şaşıp kahrediyordu
öğretmen arkadaşı
Trabzonlu Hasan’ın davetine
gidemedi uzun süre
ama yılbaşı gecesinde
Hasan’ın eşi Ayşe de
ısrar edince
misafir oldu kendilerine
kar yağmasının birkaç gün durması
ve kente giden yolların açılmasıyla
yeniden
gazete okumaya başladılar
Erdal Eren
henüz on yedi yaşındaydı
yaşamla ilgili
gelecekle ilgili ne varsa
henüz yolun başındaydı
gazetedeki en son fotoğrafında
iki yana düşmüştü elleri
en masum bakışlarıyla
kameraya değil
bir boşluğa bakıyordu gözleri
bıraksalar
annesinin memesine saldıracaktı
bıraksalar
annesinin şefkat dolu kucağına sığınacaktı
bir serçe kadar ürkekti
kırıktı kanatları
yok edilmişti umutları
henüz bir kızın ellerine bile
dokunmamış elleri
uyduruk bir bahaneyle
silahla kirletildi.
öyle yazıyordu gazetede
sözüm ona
bir çatışma sırasında
bir askeri yaralamıştı
Erdal Eren henüz on yedi yaşındaydı
umutları
idealleri vardı
bir arkadaşı
faşistler tarafından vurulmuştu
bunu protesto için
bir yürüyüş vardı
sekiz ay önceki bu yürüyüşe
tüm masumluğu
tüm çocukluğu ile
Erdal Eren de katıldı
birden ortalık karıştı
ve birileri
birileriyle çatıştı
Erdal masum
Erdal çocuk
Erdal günahsız
çatışanların niye çatıştığını bile
anlamamıştı
korkup kaçmaya çalışmıştı
yakalanıp
yargılanıp
suçlu bulunup
hapse atılmıştı
ve yaşından dolayı
ve çocukluğundan dolayı
sübyanlar koğuşuna konmuştu
ve Silvan’da
karların yolları kapattığı zamanda
gazetelerin okunamadığı
kimsenin dışarıya çıkamadığı günlerde
evren cuntası
Erdal Eren’i
henüz bir kızın eline eli bile değmeyeni
masum bakışlı çocuğu
idam etmek istiyordu
neyse ki henüz var olan
namuslu avukatlar
bu haksızlığa
ve bu hukuksuzluğa
itiraz ediyordu
Erdal Eren henüz on yedi yaşındaydı
bu yaşta çocuklar
asılamazdı
itiraz dilekçesi
Kenan Evren’in önüne gitti
son sözü o söyleyecekti
ilgilenmedi bile
elinin tersiyle itti
ve askeri mahkeme
uyduruk bir bilirkişiden
röntgen cihazının temizliğinden
sorumlu hademeden
Erdal Eren’in kemik yaşının
on sekiz olduğu raporunu aldı
ve dört gün sonra
bebek
çocuk
masum
Erdal Eren
idam edildi
ve cuntanın başı Kenan Evren
bunu soran gazetecilere
asmayalım da besleyelim mi, dedi.
DEVAM EDECEK...