2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1344
Okunma

Müslüm dede
su su su diyerek
çocuklarla el ele vermiş
deli gibi koşturuyordu
don gömlekli haliyle
denize dönmüş mahallede
suyu içinde yüzüyordu.
üşüyünce biraz çıktı sudan
işte o anda uyandı uykusundan
dili damağı kurumuştu
“hayırdır inşallah” dedi
bütün yaz sular gelmedi de
bu kışın ortasında mı gelecek
ve yanı başında duran dolu su bardağını kafasına dikti
açılmış yorganını toparlayıp sarındı
yeniden uykuya daldı.
Ertesi gün rüyası gerçek oldu
mahalle çeşmelerinden
durmadan su akıyordu
mahallede herkes
bayram ediyor
çeşmelerden evlere
su taşıyordu.
Komiteden Şükrü
olanlara bakıp
insanların mutluluğuna seviniyordu
bu mutluluğu en çok
Müslüm dede hak etti
gidip haber vermeli, dedi.
Müslüm dedenin kaldığı gecekonduya gitti
Kapıyı itip içeri girdi
Müslüm dede ! diye seslendi
ama bir yanıt gelmedi
baktı,
Müslüm dede uyuyup kalmıştı
Şükrü öyle sanmıştı
yaklaşıp dokundu
ve birden şok oldu
hiçbir tepki yoktu Müslüm dededen
gözleri açık bir noktaya dikilmiş
İstanbul’da
gecekonduda
bir başına
kalp yetmezliğinden ölmüştü
radyosu açıktı
yurttan sesler korosu türkü söylüyordu
nazlı olur güzellerin iyisi
deli gönül güzellikler delisi
gayrı bizim elin kara çalısı
gül oldu, gidelim bizim ellere
dağların
yaylaların efendisi
Müslüm dedenin
İstanbul sürgünlüğü macerası
dört buçuk ay sonra sona erdi
ne yazık ki
şişe sularıyla
bastırmaya çalıştığı suya hasretini
kendi yaylalarından
bir yudum su içerek
gideremedi.
bütün resmi işlemleri
çok çabuk tamamladılar
Müslüm dedenin cenazesini
çok sevdiği
dağına, yaylasına
havasına suyuna
hasret gittiği memleketine
göndermek için hazırladılar.
torunu Süleyman’a hiç iş düşmedi
komitedekiler
kendi aralarında
ve yoksul gecekonduculardan
yardım toplayıp
Süleyman’ı masrafa sokmadılar.
tanıdıklardan birinin
minibüsünü kiralayıp
sadece benzin parası karşılığında
Müslüm dedenin cenazesini
memleketine uğurladılar.
sonra da,
bu gecekonduyu bundan sonra
bekleyen biri olsun veya olmasın
Müslüm dede
bu evde
öldüğü için de
her türlü koşulda
torunu Süleyman’ın olacaktır diye de
bir karar aldılar.
balcı’nın oğlu Seyit
ablasıyla birlikte kaldı
eniştesi Süleyman
Müslüm dedesini
o çok sevdiği
topraklara teslim edip
dört gün sonra geri döndü
hayat devam ediyordu
her gün yaşanan cinayetler
genç ölümler
böylesi doğal ölümleri
çabuk unutturuyorduı
öyle ki,
Müslüm dedenin öldüğü gün
herkes iki şok birden yaşamıştı
aynı günün akşamında
gazetesinden çıkıp evine giderken
Abdi İpekçi
daha sonra papa’yı da vuracak olan
uluslar arası terörist
ülkücü
Mehmet Ali Ağca tarafından vurulmuştu.
artık okulun son günleriydi
üniversite sınavlarına birkaç hafta kalmıştı
seyit,
günlerdir örgüt için topladığı bağışları
yetkili yoldaşına teslim etmek için
derneğin genel merkezine gitti
dernek
Aksaray’da
Pertevniyal Lisesinin arka sokaklarında
bir yerdeydi.
gittiğinde
dernekte sadece üç kişi vardı
ikisini tanıyordu
o gün nöbetçi olarak kalan
Hozatlı Kemal
bir de
Malatyalı yoldaşı
güzel gözlü Esma vardı
orada sessizce oturup
bir yandan parmaklarıyla
pala bıyıklarını çekiştiren
bir yandan elindeki dergiyi okuyanı
sanki bir yerlerden tanıyordu
ama hatırlayamıyordu
bir fırsatını bulup Esma’ya sordu
sessizce bıyıklarını çekiştirip
dergi okuyan yoldaşın
adını duyunca
kulaklarına inanamadı
ve o anda
gecelerde
yürüyüşlerde
hep en önlerde gördüğü
dergilerdeki
gazetelerdeki
resimlerinden bildiği
yoldaşını anımsadı.
örgütün önde gelen adamıydı
tam bir teorisyen ve kavga adamıydı
az sonra,
elindeki dergiyi katlayıp cebine koydu
kolundaki saate baktı
Esma ve Seyit’e dönerek
gençler, dedi
benim adliyede bir duruşmam var
çok önemli değil gerçi
ifade verip döneceğim
ama isterdim ki birileri
bana yoldaşlık etsin
benimle adliyeye kadar gelsin
dernekte başka kimsenin olmadığını görüyorum
ve sizin ikinizin bana
yoldaşlık etmenizi istiyorum
yani, hani bir aksilik olup
ters birine rastlarsam
olmaz da… ama gıcıklığına beni tutuklarsa
haber verirsiniz hiç olmazsa
sağa sola
ve de yoldaşlara…
Ahmet Muhtar yoldaş önde
Esma ve Seyit arkasında
Aksaray’dan Laleli’yi geçip
Beyazıt’a doğru yürüdüler
Sultanahmet’teki
adliye binasına girdiler
ikinci katın koridorunda
Ahmet Muhtar’ın duruşmasının yapılacağı
salonu bulup
kapısında beklediler
içeride bir başka duruşma vardı
o bitince
sırası gelmişse eğer
Ahmet Muhtar’ı çağıracaklardı
yarım saat geçti aradan
koridor insanlarla doluydu
balcı’nın oğlu Seyit farkına vardı ki
Ahmet Muhtar çok huzursuzdu
koridorun bir köşesinde toplanmış
on beş yirmi kadar genç insana bakıp
gözlerini kaçırıyor
ve bıyıklarını yoluyordu
balcı’nın oğlu gördü ki
koridorun bir yerindeki o kalabalık
gözlerini ayırmadan
kin dolu bakışlarla
kendilerine bakıyordu.
Ahmet Muhtar,
balcı’nın oğlu Seyit’in de
durumu fark ettiğini görünce
arkadaşlar dedi, sessizce
karşıdaki faşistler
belli ki beni tanıdılar
sakin olun ve bakmayın o yana
ama hazırlıklı olun
her an bir hamle yapabilirler buraya
şimdi bizim yapmamız gereken
uygun bir ortamı yakalayıp
çıkmalıyız buradan
balcı’nın oğlu Seyit on sekiz yaşındaydı
ama Ahmet Muhtar’a göre
henüz yolun başındaydı
oysa balcı’nın oğlu Seyit
on altısında on yedisinde bile
kavgaların ortasındaydı
Ahmet Muhtar’a saygısı olmasa
öyle eli kolu bağlı duramazdı
ama şimdi
çok farklı bir durumla baş başa kalmıştı
daha önce böyle bir şey yaşamamıştı
koridorun ortalarında durup
onlara bakanlar
belki bıçak
belki silahları vardı
ve inanılmaz kin dolu gözlerle
kendilerine bakıyorlardı
bakışlarıyla sanki
sizi buradan sağ çıkarmayacağız
diyorlardı.
DEVAM EDECEK...
5.0
100% (2)