1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
920
Okunma

buğulu bir cama
en çok senin ismin yakışırdı
gönlüme olduğu gibi
ama yazmadım
yitip giden sesin için
bir İstanbul portresinde
uykuya iki ayrı
şehir gömdüm
elimde değildi ki
işte Tanrının ve çocukların yüzü
sihrini kullanıyordu
böcekler üstünde her canlı
aşk bir çoklarının cinayeti
yaz da gelsin diye ruhumun
narenciye kokulu ölümü
ben yalnızca onun diline eşlik ettim
çarmıhtan diri giden
dönecek diye nasılsa bir gün
unutmak ikimiz için hayr
uyutmak koynumuzda
iyiliktir ellerimizi
yoksa gözlerini duvarlara
sakladıklarımı
asla yazamazdım
kırk altı şubat gördüm ben
hiç böyle üşümedim
başka bir ömrün yarasına
derininden yüz sürmedim
olsaydı yanımda yamacımda illeti
hayata dair tek bir iz’in
uyanmak isterdim göğsünde
nasıralı annemizin
5.0
100% (5)