5
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1683
Okunma

Şûh gözlerin ardınca kırgın hazz-ı irem
ömrüne bereket bir resim kağıdı duvar
sayfalar yazıldıkça sanki seninle ağlar
bir hanın şadırvanında oturan kedi gibi
ihsân eyler sokak başlarında her bank
harâbolan melâl çöküverir ümitlerime
ellerinde gözlerinin rengi hep simsiyah
kanayan bir şehre düşer füme rengi
Şehrâh olurken her bir yanda saçların
kaderine benzeyen silahlar taşır anılar
siyaha boyanır satırlar arasında aynalar
düşer, kırılır geçmişinden nikâbı gecenin
en son gördüğün hülyası olur incilerin
zâr zâr düşüverirken Mikail’in sakalları
bir kaşık çalar hayallerine eski günlerin
ağlarsın, içine çekilir o ünsüz bilinmezliğin
Şehâdet eder gibi dudakların emer maviyi
yağmurların bölüşüldüğü son tarih olur ses
durunca ardın sıra şarkıları anlatır eskiler
vefâsında dönülmesi olmayan gece iken ân
billûr nefesinde kurtulur hapsedilmiş rüzgâr
kaldı ki; sen ateşin dört eli olursun susunca
doğduğun vakte secde eder fezadaki muamma
hemhâl kalır ayaklarında, yüreğine bir ol’ma!
5.0
100% (10)