14
Yorum
10
Beğeni
4,8
Puan
1360
Okunma

biraz empati
biraz da gözlem benim ki...
şunu söylerim ki
adam gibi demir kesip
adam gibide erirler onlar.....(.....
Küçük bir gece de büyüyen gürbüz kavgaların kuyusunda kalanlara
Ellerini kalbinde toplayan adam hafifçe toplanıp içinden
Gözlerini sakladı korkarak kendinden
Uzandığı yatağında bir inziva telaşı vardı
Ve beynini kuşatan tarifsiz kalabalıklar yığını
Ki yine de bilirdi
Sırtı asla yere gelmemeliydi
Düşmemesi için gözleri kendinden
İnatla direnmeliydi
Hukuku olmuştu erkekliğinde dik durmak
Hayat boyunca güçlü kalmalıydı
Adamlığına dayanarak
Çok istedi ancak
Ağlayamadı bir türlü gururundan kurtularak
Sıkı sıkı öğütlenmişti çocukluğunda ona
"Erkek adam ağlamaz" diye
Beyni tam bir ala bora
İçinde tuzlu denizler kaynıyordu maviden kaçak
Gözlerini kendine kapattıkça bilirdi
Umudu elinde kuruyacak
Kendinden gidenlerin aslında bir gitmemek olduğunu da biliyordu
Sevmemek dedi adamlığına dönüp
Sevmemek ah
Sevmekten daha mı iyiydi
Kendi içine kendi yolculuğunu katlediyordu
Kaybediyordu yolunu
İpi kopuk bir uçurtma gibi
Zihnini delen çığlıklara savruluyordu
Dokunulmamış bir zamanın ruhunu çaldı yönünü kaybetmiş olan aklından
Ne var ne yok diye yokladı çekinerek
Serçe parmağına oturmuş bir cumartesi buldu çok eskilerden
Sabah kahvaltısı ve kanarya sesi ile şenlenen bir mutfak köşesi vardı
Uğultular içinde koca bir sessizlik hakimdi
Çocukluğunu koydu başucuna bir limana sığınmak ister gibi
Annesinin ellerini getirdi sonra
Onu da koydu yanı başına
Dokundu kokusuna usulca
İlk aşkı olan güneşi hatırladı tebessüm ederek geçmişe
Sonra gözlerinden dökülen mor ışıkları anımsadı
Sevişlerini bir de
Mavi mavi delice
Dağılmış gibiydi sanki elleri
Köşe bucak oynarken sokak aralarına bıraktığı dizlerini aradı
Kabuk tutmamış yaralarına ulaştı
Gün batımlarında telaşlı uçan kuşların kızıla vuran umutlarını birde
O da uçmak istedi kanatlarını karanlıklardan koparıp
Aşk kırıyordu ayaklarını dizleri öylesi muzdarip
Savruluyordu içinde adam
Ağlayamıyordu tek bir kere kendinden kurtulup
Uçurum diplerinde gürleyen bir rüzgâr düştü kulaklarına
El değmemiş olan yalnız çiçekleri özledi
Akşam olunca penceresi kıyamete benzerdi
Perdesini delen bakışları büzülüp karanlık bir köşede
Ona derdini hatırlatırdı hiç acımadan hem de
Fırtına öncesi bu sessizlikte kayboldu yine
Yumruklarını sıktı şiddetle
Taş kesti içinde kabaran yağmursuz göklerinde
Bir ölüm kopacaktı az sonra
Bir yaşam inliyordu gecenin kıyısında
Unuttuğu azgın cümlelerin pençesinde çırpınıp
Dudaklarını dişleri arasına gömdü hırslanıp
ve çılgın gibi çok özledi Annesini
Kaybettiği çocukluğunu ondan istedi
Hiç bir aşk onu büyütemedi
Belki de büyümüştü o farkında değildi
Ondan bu kadar acıyordu belki
Belki artık ağlamalıydı
Dünden kalan düşlerinin ucunu yaktı biraz
Biraz da sevda demledi dudak kıvrımlarında sızlanarak
Dilinde bir kaç kırık duygu kalmıştı dünlerden itici ve bayat
Karmaşık bir hayaldi oynaşan göz uçlarında
Kirpiklerini kapadı karanlığın üstüne
İçinde esirdi
İçine eridi adam gibi
Yapay bir ateş gibi tutuştu ağır ağır
Yandı da bir türlü küllenemedi
Derdin kulağı sağırdı
Gece ve dört duvar kadar soğuktu sol yanı
Hangi düşüne el atsa
Kireç tutmayan bir odanın kokusu esiyordu saç tellerinde
Parmakları gözlerini okşadı
Kafasında sayısız tezleri çürütüp
Sayfalar dolusu geçmişi özledi
Küçük denizlerin fırtınası büyük ölümler taşımazdı aşk(t)a
aşkın en küçük bir dalgası okyanusları boğardı bir yalnızın gecesinde
Ağlamak istedi bir bebek gibi
Gözlerinde bir yaşam tutuşmuş
Adamın kanını içiyordu
Sordu kendine çocukluğuna dönerek
Arzun ne dedi içine girip ürkerek
Cevap verdi bir diğer içindeki
Özgürce ağlamak dedi...
MHD...
5.0
95% (19)
1.0
5% (1)