0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1063
Okunma
-Doğduğum köyü ziyaretimizde yıkılmış o tarihsel
meyhanenin yerini göstermiştim Selahattin’e (Yolgiden) ve
oranın şiirini yazıp kendisine adayacağımı söylemiştim. Sözümü tuttum işte.-
yıkmışlar zari’nin meyhanesini ve zaman çarpılmış,
şaşırmış şimdi alışkın ayaklar, çaresiz ve derbeder,
nereye götürsünlerbu bedenleri, taşınmaktan bıkmış,
bu deniz gibi dalgalı kafaları nereye götürsünler?
suyunu çekmiş umut kuyusu, kopmuş gönül telleri,
taşlaşıp kalmış şamataların sisli yankıları yaz kış.
sanki unutturmak için o dost müdavimleri, birileri
yıkmışlar zari’nin meyhanesini ve zaman çarpılmış.
yok artık gözümüzde büyüttüğümüz o avuç içi kadar yer,
o ayı inini anımsatan, o duman kusan, o sihirli mekân:
pansumanlı masalar yok, yok ölü sinek kokan kirli örtüler,
yok o at sucuklarıyla ekşi birayı buluşturan camekân.
oraya bazen kırk, bazen elli, bazen yüz kişi nasıl sığışırdı
sanki alan daraldıkça genişlerdi alabildiğine yürekler,
küs olanlar barışır, yabancılar tanışır ve kadehler yarışırdı.
yok artık gözlerimizde büyüttüğümüz o avuç içi kadar yer,
türküler kaldı o mekândan, içimizde bugün hâlâ çınlayan,
türküler kaldı, sahiplerini kıskanarak şevkle söylediğimiz,
haklıymış türkülerin ömrü sahiplerinden uzundur diyen ozan
çünkü türkülerden koşar gelirdi en gizli, en insancıl sesimiz.
sevdamızın iniltisine, hıncın hançer sesine dönüşürdü türküler
yüzlere yürüyen kan olurdu, sonra da gözleri bürüyen duman
ve onları söyleyenler hep sır olup seslerinin peşi sıra gittiler
türküler kaldı o mekândan, içimizde bugün hâlâ çınlayan.
ne tuhaftır vakit geçtikçe yalnızlaşmaya başlardı kalabalık
çünkü elinde rakısıyla koşardı herkese yalnızlık tek tek
ve doldukça kadehler, boşalırdı gizler yüreklerden bir anlık.
dertleri defetmek vardı sonra, sonra yaşlı gözlerle gülmek,
ardından, habire büyüyen kadehten korktukça küçülen gözler
etraftakileri görmek, onları bilmek, tanımak istemezdi artık
ve herkesin eline özerklik bayrağını çömertçe verirdi kader
ne tuhaftır vakit geçtikçe yalnızlaşmaya başlardı kalabalık.
birden “haydi gidiyoruz” derdi zari o cılız, titrek sesiyle
ve kalkardı herkes koluna girip kendi çaresizliğinin
götürmek üzre tüm dertlerini gerisin geriye kendisiyle
kendisiyle götürmek üzre kokusunu o gizemli yerin,
götürmek üzre sırlarını paylaşmış olmanın hafifliğini
kusmak üzre yol boylarına korkularını alkol zehriyle
yeni bir belirsizliğe bırakırken herkes kendi kendini
birden “haydi gidiyoruz” derdi zari o cılız, titrek sesiyle
yıkmışlar zari’nin meyhanesini, ağlamak benim hakkım!
köyümün en büyük cinayetidir bu, kendimi bildim bileli,
hasta hırsların isterisidir bu saldırı, bu katliyam, bu yıkım…
şimdi kimlere gitmeli acaba, şikâyetimizi kimlere bildirmeli?
ne düşler, ne anılar örtülüp çürütülmüş bu enkaz çukurunda
ve anlaşılan yaşam bize artık uzak, ölümse çok daha yakın
çünkü geçmişimize kıymışlar, gençliğimize kıymışlar burda
yıkmışlar zari’nin meyhanesini, ağlamak benim hakkım!