2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
807
Okunma
kara bir leke gibi gittikçe büyüdü
alnıma sürülmüş yalnızlık
kapalıydı tümü kurtulma yollarının
patlıyordu pişmanlık ve her şey
içimde volkanlara durup
yazık ki
kalıplaşmış sözlerin ötesinde
seyredemiyordu hiçbir tümce
bir gün
alev alıp yükseldi asi yangınlar
aniden
göğsümün derininde
el değmemiş en ücra köşelerde
garip bir sancısı vardı ilkin
biraz korku
heyecan biraz da
sinmişti iliklerime kadar
laneti hiçsizliğin
yeknesaklığında kaybolan her gün
sızdırıyorken duvarlardan deliliğimi
ihtilallerin başladığı an
kaynadı ve kanadı
yer-gök
rastgele atılan her oltayı yutan bir balık
parçalanıyordu bilinmezin
dokunulmazlığı
tel tel
ve irtifasını yitirmiş bir kahroluşla
koyuverirken kendini
çırpınışlarla teslimiyetini veriyordu ellerine
durulmaz aşkın
mikadonun çöplerini kımıldatma sırası kime geldi şimdi
kim yanacak sere serpe?
yasak saatlerin akıl çelen meyveleri
vurur şimdi bağrıma şehvetle
atarım artık ne varsa üzerimde
ve kalakalırım çırılçıplak
olduğum ve öldüğümce
leylak renginden mora çalan sıkıntıları
nadide bir oya gibi örülmüş şüpheleri
ıssız köşelerde işlenmiş yalnızlığı sıyırıp
bırakırken kollarına
kaldırıp zehirle doldurulmuş kadehi şerefe
latin bir şarkının namelerinde
sunulur aşk aşka
kızıl bir öfkeyle
ılık akıntısı kanımın
yeniden yol bulurken damarlarımda
temposuna kavuşuyor yeniden
dağlanan yüreğimde atışlar
ısınan günü üzerime geçirip
himayesine bırakma anı yalnızlığı
aşka
kalabalıklar içinde
kimsesizliğe oynanan oyunun
son kurbanı kim
ve bense
kayıplarda kendimleyim
ve hatta gün
anadan üryan kollarımda
baktığında benden yana
yanacağız güneşin koynunda
soluksuz
atilla güler
eskiler bırakmıyor yakamı ne zamandır...’07