0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1609
Okunma

Otuz sekiz yaşında çeşitli sesler duydu
Işıklar, pırıltılar hayalini süsledi
Otuz dokuz yaşında sadık rüyaya doydu
Bu rüyalar altı ay manen onu besledi
Bundan sonra çekildi ıssız kuytu yerlere
Tefekkür ikliminde ram oldu seherlere.
Bazen Hira’ya çıkar maveraya dalardı
Düşünürdü Rabbinin sonsuz azametini
Gördüğü her bir şeyden engin ibret alırdı
Halik’ı kâinatın; kavrar merhametini
Nurdağı artık ona nurlu bir sedir oldu
İbadet, istiğrakla gönlü huzurla doldu.
Hirâ dağında iken bazen melek görünür
Bazen de sesler gelir ürperirdi derinden
Heyecandan, korkudan hırkasına bürünür
Elim hasret tütsüsü, tüterdi ciğerinden
Bu öyle bir sevda ki bizce tarif imkânsız
Eller tutmaz, göz görmez zamansız ve mekânsız.
Yıllardan altı yüz on, ay on yedi Ramazan
Günlerden pazartesi istisnai gün o gün
Nâmusu Ekber Cibril (a.s.) görünüverdi bir an
Vuslatı bekleyene işte en büyük düğün
İkra; oku denildi, beklenen vahi geldi
Nur, feyiz doldu âlem küfrün beynini deldi!
Ben okuma bilmem ki! Dedi mahcup şekilde
Zira Hazreti Allah (c.c.) yetiştirmişti onu
Bilgisi Vehbi idi kalmamıştı okulda
Zekâsını meccanen doldurmuştu her konu
Cibril (a.s.) üç kere sıktı, üç kere tekrarladı
Allahın (c.c.) ismi ile okudu nur parladı.
Muhammed-ül emindi ve oldu son peygamber (s.a.v.)
Yükü ağır, işi zor hızla gitti evine
Dedi; örtün üstümü kokmuştu misk-ü amber
Halik’ı değerlerden değer kattı evine
Sevindi eşsiz eşi beklediği olmuştu
Zaten feyizli hane, sonsuz nurla dolmuştu…
Salih Yıldız…14.10.2011
.
5.0
100% (1)