5
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1566
Okunma

taş yerinde ağır, aşk yürek de; yaş göz de; ölüm kabir de...
uzağı görmeyen aşk yangınlarında aranıyor bir suçlu şehrinde,
rivayetler gölgesinde tek sevişmelik ömrüyle bir pervane,
çantanı açıp, eline aldığında kendini görecek kadar sen!
öyle mutlusun yanımda, öyle de güzel;
oysa hiçbir aşk mutlu etmiyormuş sevenleri
aşk kapanırsa yüreğin içinde evliyalar gibi.
sonbahar suçsuz bir şüpheli kollarımda,
bileklerimi kanatan zaman sarnıcından,
kopartırken akustik bir besteyi tane tane;
her yerde aynı mahmur şikayet doğuyor.
krizantem çiçekleri huzurevlerine misafir
güller ve menekşeler demirbaş aşk;
sen de kalan bir umuduma dair kurumuş orkide misali.
sızım sızım sızlatan bir bozuk musluk gibi gözlerimiz,
ne zaman aklımıza gelse uzun ayrılıklarımız;
yasak olmuyor çocuk olmak yeniden
ve başlıyor şımarık yalnızlık;
çığlığında tatlı bir niyaz oluyor bu aşk, artık!
masumuz, hem de emekli bir anne kadar sönük gururumuz
hasret şakaklarımızda dayalı bir rus tabancası
ve revolverin son çekişi kadar acı yaşamak adına!
göğsü sarkmış bir kadının soğuk nefesi kadar korku
apartman bodrumlarında saklanan turşular kadar da uykulu.
gece gece şimdi ellerinin arasında ne arıyor diyesin var diye
kurumuş dudaklarımdan bir mucize ayrıntı olan ıslak öpüşlerim.
deli olduğumu bilemeyecek kadar akıllı mısın ki hala sevgilinim
yeşilinin arzusuna katlanamayacak tek hücreli bölünmelerimizde
hep tek hece yaşanan bir yürek destanı; ’aşk’ımız kadar.
anladım, aşağı yukarı aynı manzarayı seyrediyor gözlerimiz
çünkü aynı yeryüzünde sadece farklı kıtalardayız.
mesela sen şimdi kral penguenlere gülüyorsun
ama telafisiz gecikmelerdesin.
ben, kumandalı arabasına
pil almak için para biriktiren
hususi bir bencillik arasında eski bir filmin reklamlarında
gazoz kapağını kaybetmiş bir çocuk kadar üzgünüm.
sözlerimin dipçiğinde aşk kervanında her anı leyle dönen gün
ve delişmenlik; nadasa çekilmiş vuslatların bağrında
ustası demirden tasarruf ederken, yıkacak binayı;
yüreğin bunu hiç bilmiyor zımbalı yeminlerinde.
çocukların şımarıklığı siyah beyaz bir maskotluk ne de olsa,
burnumdan çıkan sümüklerin artık televizyon arkasında değil;
tanıdık avuçlarım, alışkın çilelerimle ıslanmak için gömleğim.
sağ bacağımı enseme değdirebiliyorum, biliyor musun?
kürdan kollarım bile var ölü bir asker gibi,
korunmasını bile biliyorum rüyamdaki karabasanlardan.
sigaramın dumanı gibi dönerken çokluğunda melekler,
panik yavşaklığında bir sürü çoban kullanıyor sevgimi,
iyi ve kötü kadar;
aklımda mahpusluğun feri kaçmış titrek mumları,
aldatma katsayısı düşük yüreğimde aynı öksüzlük;
yoksun...
hep aynı densiz bağırmalarım, affedin komşular!
çok özledim mi, dayanamıyor gözlerim akrebin ağır adımlarıma,
agresif oluyorum abi suç mu yani?
bir sonbahar daha tüketip dudaklarımın arasında,
yazların laçka terlerini siliyorum ödenecek bedellerimden.
belim ağrıyor,
ulaşılacak bir nokta koymamış komutan şans;
damarlarımda tıkanıyor nedense her saniye bir daha!
muamma bir dinginliğin keyfi uygulaması rötar yapacakmış,
canım bu filmi izlemiş miydin?
adam kadını, kadın adamı; ayrılık da ikisini çok seviyor,
ah canım, bize ne kadar da çok benziyor!
5.0
100% (10)