0
Yorum
0
Beğeni
4,5
Puan
1589
Okunma
Yüreklerimizde taşıdığımız
Ama farkında olmadığımız emanetler vardır...
Kopup gitse bir incir çekirdeği miktarınca ellerimizden,
Çığ gibi
Afet gibi
Ölüm gibi birşey olu verir tarihimiz
Can kusan gözlerde yalnız
Kadavralaşmış bedenlerin
Ruhsuz kımıldanışlarınışları kalır...
Gün geçtikçe eriyoruz
Yanan bir mum gibi değil
Sönen umutlarımız gibi...
Kaybettiğimiz değerlere peşkeşimiz...
Bu şehir,
Ne benimle dolmuş,
ne bensiz taşmış.
Ama ben bu şehirde doğmuşum,
Hamurum eksik kalır suyu olmasa,
havası olmasa,
Gönüllerde taşınacak kıymetim,
Olmaz...
Yada ne bileyim Vilayet’te Mimar Sinan canlanmasa
İskenderpaşa Camii’nde hararetli vaazler olmasa
Vaiz olur olmaz şikayetlerden yakınmasa
Gülbaharhatun’da Osmanlı’nın kalbi atmasa
Günün ilk ışıklarıyla asırlık çınarlar aydınlanmasa
Ya da Ayasofya’da güvercinler
Horon oynarcasına konup havalanmasa
Gevrek Osman da artık simit satmasa
Yağmur aniden bastırıp sırılsıklam ıslatmasa
Dört yolda hani unutulmuş kıraathanelerin birinde
Şöyle dumanı üzerinde tavşankanı çaylar demlenmese
Kararmış tahta döşemeleri gıcırdamasa kahvehanenin
Bir kurt masanın ayağını asırlık bir emanetmiş gibi kemirmese
Ortahisar’da nur yüzlü dedelerin elleri öpülmese
Ve martıların çığlıkları duyulmasa günün ilk ışıklarıyla
Karadeniz’in hırçın suları dövmese kayalıkları
Balıkçılar artık Vira Bismillah demese
Sussa şu koca şehir aniden
Moloz’da pazarcıların naraları duyulmasa
Hamal amca okşamasa küçük çocukların başlarını
Ellerine tutuşturmasa şekerlerini
Ve çakmasa yıldırımlar olur olmaz
Yakmasa yıkık gemimi
Yelkenlerini kıvılcımalara bürümese
Ve ben
Dümenin başında bir kaptan edasıyla beklemesem ölümü
Söyleyin ne bu koca şehir Trabzon,
Ne de ben, ben olabilir miydim?
Yavuz HAKKANİ
5.0
50% (1)
4.0
50% (1)