2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1596
Okunma
Yükselir kentin vaveylası,
lal şafakların tutuşur dilimde..
Bilirim ;
kırılan aynadaki yüzüne dokuz kere ağladın,
ben dokuz doğururken öksüzlüğüne.
Misal ; Hayat,
küçük parmaklarınla yüzüme çizilen
anne hecesi ise
Masala uzak, gerçeğe yakın
düş ötesi bir hasret içerim, gençliğinden.
Demir kapıların ağır ve baskın sesinde
Saçlarımı ismine uzattığım nehirlerden akarım,
avuçlarımda gözlerin..
Ahh..!
Mısır’da ayaklanan
Filistin askısında acılarıma ilişen,
o vakur gözlerin..
Ya da
Körebe oyunlarında yenik düşmüş bedenime,
bıçak gibi saplanıp kalan kederin
Anla ki ;
"Yollara düşmüşüz yolumuz gurbet"
öylesine derin..
Kan ve kin kokusu esip geçerken başımdan
Ve sen öyle mahsun, öyle içli gülümserken
Duyarım ;
içinde denizler büyütürsün, mahir ellerim olmadan.
Ayışığında uzar kentin ara sokakları,
demir ökçeler vurur ayaklarımı..
Turnalar süzülürken fıratın koynuna,
tezgahıma onbir simit taşırsın çocuk..!
Her sayım vakti ümitsizliğine dokunur ruhum,
içimde sokak telaşın..
Akşamüstü kapılar çarpar yüzümüze
Ben yaprak, sen rüzgar
Gözlerimiz buluştukça avluya açılan küçük pencerede
Kaybolur evren.
Şimdi sevda,
küçük bir kelebeğin omuzlarında sen=ben..
miNe güLtepe
5.0
100% (13)