5
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1865
Okunma

Marmara
yaralı yüreğimle dudağını arasında tuz/ekmek hakkı var
dudağın
yamalı gönlüme nice kez tuz serpiştirdi
melekût alemindeki melekler ism-i nâzımını anarken
ihlasımdan şüphe etmeyesin
gel!
sına o vakit
mihenge vur yüreğimi
mihenk taşı kadar halis altını kim anlar ki yâr
gök kubbedeki mühendis
Meryem ana kilisesinin çukurundan hangi zargoştu çıkardı
gamzeli fıstığa benzeyen ağzını bi aç da
baldan tatlı şekerler dökesin avuçlarıma
ağzın var mı yok mu o vakit anlayayım
muradımdan gayri
zebunluğa bürünmeden feleği bir alt üst etsem
hayalin varken gözlerime uyku mu girer ?
yüreğim
hicrana sabır mı eler durur
açtığın yaralarda lokmanın koyduğu merhem işe yarar mı?
bendeniz beytülhazan hastası
yâr’in çene çukuruna düşmüş
Yusuf’un namını
nişanını hürmet eylese
sana hicran seyahatini iyiden iyiye anlatayım
gel gelelim
kalemimin dili Süleymanî olup çıktı
başım vuslat eşiğinde
ne vakit çağırdın
aşk arşa yükselecek
Azrail’in soğuk nefesini nasıl giyeyim yâr
gönül kuşum vuslat yuvasındayken
ucu
bucu olmayan gam ummanında
hicran sandalı yelkenini açtı da
sonsuzluk girdabına yakalanıp düştü
gitti yâr
vakit fecr
âşık bülbül dimâğına er bulma niyetiyle gül bahçesine daldı
gül-ü rânâ’nın işvesine baktı
kara peçeli gecede çıranın ateşbâzlığında yandı
yakıldı
âlemi bezeyen cemâlin olmadığı vakit
bilmez misin yâr
gündüzüm geceye döner
gönlüm kemalde olduğu halde
sem noksanın içine saklanıp gündün güne eriyor
ey lodos!
bir gece vaslında bendenizi yâr’in yanına götür
bir solukluk ömürde yanında yakılıp
yakılan sem’e bürüneyim
sen uykudasın
aşkın ne ucu var
ne de bucağı
maşallâh bu sonu olmayan yolda yoldaşınım
gel de
tuzlu suyun safında yaşam seyyahlıgına girelim
çenk çalan zülfünün oyunu
mihriliğin silahşörlüğüne güvenip de
cem kadehine sunmayasın
Süleyman’ı bile karınca iltifat yağmurundan koca bir avuç verirken
vuslat şarabından bir kadehi huzuruma kavuşturmaz mısın?
o karınca ki
Asaf7ı dil uzatıp durdu
Süleyman’ın münrünü kaybetti de hiç aramadı
beni sarhoş eyleyen cancağızım
ok gözleriyle gönlüme yağmalamakta
haça benzeyen zenci kölelerini dağıtma vakti geldiğinde
nice sofi şarap ummanında boğulur
ey güzellik ve alım ülkenin sultanı
yaralı yüreğime lâl dudağın tuz ekmeye niyetlendi
zil zurna sarhoş gözlerim
işve tarlasında
sabır harmanına devşirdi
azığım gam
âlemde senin kapından başka baş koyacağım mekan mesken yok ki yâr
zaman
yüreğimin harmanına ateş salmaya niyetlendi
kara peceli gecenin dar vaktinde
bilmez ki
bendeniz saman çöpü kadar aciz
lâkin
ezelî ab-ı hayat istersen
halvet kapısını aralayasın
o kaynak ki
Yunus’un
Mevlana’nın kapısındaki bir avuç toprak parçası
zülfünün himayesindeki tuzaklar benim sığınağım cancağızım
Marmara’nın parlementinde gizli sırlar açığa çıkmakta
nasılsa
gül mecmuasının kadrini âşık bülbül bilir
âşk ayeti ki
iki âlemin tecrübeleri bile
senden gayri her mahlukatı fani görür yâr
toprak lâl ve akik haline dönmeye ramak kala
vuslatın tadını aldı ki
Nuh tufanını taşıyan göz pınarlarımın azizliğine uğradı
ey gönül!
yâr’in lûtfundan ümidini kesme
âşka dem vurma
elinde
ıslak vevayların mezcupu
sahranın şeydasına büründüm
sen
hala merhamet yağmurundan guslettirmezsin ki cancağızım
gordion
30/05/2011
5.0
100% (9)