6
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1608
Okunma

vakit fecr-i
Şems doğmadan kızıllığına yazan akrep ve yelkovan
bir martı dokunuyor Marmarayı
gagasında medd-ü sena çörekli
gül açmadan kollarını
senin kokun bulanır yüreğime
bilirim sevgili
düşmez Şemsliğin toprağımın hiçbir zerresine
bilirsin şehr-i istanbula vurgunluğumu
seversin sen seni seveni
Ey gönlümdeki bengisuyum
okyanus diyarını yudum yudum damlatan yâr
kar suyu guslettirken ruhumu
ılık bir yağmur damlasının yüreğinde
kalp atışların
şehr-i İstanbula katreler düşüren can sızım
Ey kalbimin en derin mavisi
avuçlarımda biriktirdiğim dualarıma kattığım cancağızım
kirpiklerimin ıslaklığı ile bezediğim zemzem
nazenin çiçeğimin adısın
gece
karalığını donduran ayaz
yapraklarının gölgesinde bakışlarımı ısıttığım
Eminönü yenicami
en tenha zamanların karmaşasında
saçlarımın dallarını kıran fırtınalarda durulttuğum
uyanış seher yeli
gurubun kızıllığına hüsnüyusuflar
kokunla ismini yüreğimle yazdığım…
Ey ism-i nâzımn
serin rüzgarlarında bedenimi üşüten eylülü
nisanın yeni açmış erik ağaçına döndüren can sızım
vakit
seherin soğuk gül yapraklarına ılık dokunuşlarla konan
şebnemlerin nazlı terennümü
özlem yanığı kristal su
erguvan dalında çiçek oluyor kökünü ruhuma salan
adını gölgesine sığınınca hicrandan bizar olan bendeniz…
vuslata dair laleler açtıran yâr
avucumdaki mavi kuşları salıyorum maviliğine
kendi içimde
kendimi tutsak eden beden zincirlerini koparıyor beynimden
teselli sana yâr
vuslata kapanan kapıların dibinde tuzlu su
bir ırmakta boğulmaya bırakılan küçük kız
ve
ona uzanan elin sıcaklığı
bir tutam umut
tek başına bırakılmışlarım eşiğinde
darmadağın oluşların sessizliğine düşen
tatlı bir terennüm de şehr-i İstanbul
sabah ezanlarına kadar kapanmayan gözler
ve
vuslata dost eyleyen mukaddes dua(n)m
cemâlin gül"ün naif susuşlarında
ılık mavi gamzelerin
buz tutmuş dehlizlerime merhamet saçar
donup kalıyor zaman
içimdeki özlemin sıcaklığında…
ayağının bağı çözülen hicran sessiz eriyişinde
vakit susuyor kör kuyuların diplerinde…
er ses vermiyor gizli köşelerdeki saniye
bir tek gözyaşı
bir kuşun kanadına bırakıyor kendini Galata kulesinden
özlemin yanığı düşler
dev bir dalga olup, sürüklüyor bedenimi Haliç’e
kayalıklara yuva yapan güvercinin kanat çırpmayışlarına sevda türküsü taşıyor
beni yaşadığın zamanların kıyısına…
hıçkırık kesiyor nefesimi
yüzümde Marmaraya buyun eğişleri
anlatamıyorum
vuslattan uzak seslenişlerim susuyor iç yangınlarımda
senin adını yüreğime mühürleyip dönüyorum
kan revan oluyor aklımdaki ben
yağmamış yağmurlar kadar latif
kalbimde devleşen özlem
yokluğunu emziren gecenin siyahı
yeni açmış bir karanfil kokusu oluyor…
hicran kuytularında sızlayan yalnız kalmışlıklar
kayan dev bir gümüş pul oyunu oynuyor
ism-i nâzımını anınca
gecenin sakinliğinde usulca hayat bulan gece karası gözlerin
uykuya yenik düşüyor çoğu zaman…
susuz dudaklarım
saat merhametsizlikte hüküm sürüyor beton duvarda
vuslata kanat çırpan kırlangıçın kanatları
devleşen tel örgülere takılıyor gecenin kör topal vaktinde
kanatlarından sızan kana bulanıyor ruhum
Bir lale vakti
bir bahar gecesi
dudaklarımı dua asıp göz kapayışlarım var geceye…
vuslat umuduyla bükülen boynum
avuçlarında ruhum…
09/05/2011
gordion
5.0
100% (10)