hep beni gül dalında diken sandınız o yüzden ellerinizin ırağında sevdiniz gölgeli güneşlerde kuruttunuz ıslak tenimi kanayan gözlerimi ise fecrin uzağına karanlığınız mı aydınlık, aydınlığınız mı karanlık hiç bilemedim
kelime kıvrımlarınızın ustalığında vururdunuz hecelerimi dilimi ısırırken düşüncelerim, dudağımda paslı kelepçeler ketum geceler gibiydi durgunluğunuz mehtapsız gecelerde küskün göller gibi ahraz ve ıssız
ah bayım!... hiç inancınız yoktu aşka kurak mecralarımı ıslatan bir damla yaşınızda Asya çöllerinin tuzunu basardınız yaralarıma dökülen kabuklarımı Kızıldeniz’e… bense her erguvan kokulu sabahı siz sanırdım güneşin gözlerinin alazını da
her gece Rapunzel’in saçları gibi uzatırdım hayallerimi kucağınıza siz bayım, hiç gelmezdiniz! bense her dolunay boğulurdum suskunluğunuzda
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
can dostum tebrik ederim harıka çok güzel dizeler okuudm... yazan o güzel yüreğinize ve kaleminize sağlık ... kutluyorum sevgı ve selamlarımı yolluyorum saygılaırmla...
Hayat bir masal şair em...Rapunezelin hayatı,umudu cadının ellerinde.. Ya bizim...Kimimiz bay,kimimiz bayan diye feryat ederiz yazgımıza.... Kutladım selamlar
okurken keyif veren keyif verirken alıp götüren dizeleri yazan o güzel ellere o sonsuz yüreğe binlerce kez teşekkürler kaleminiz daim olsun Ayşe Hanım tebrikler saygılar...
AYŞECİM ŞİİRİN VE VİDEODA SEYRETTİĞİM ŞARKI ÇOK GÜZELDİ TEBRİKLER.BEĞENEREK OKUDUM VE DİNLEDİM.ŞİİRİN ÇOK HÜZÜNLENDİRDİ BENİ.MALESEF ÇOĞU ERKEKLER KADINLARIN KIYMETİNİ BİLMİYORLAR VE BİZİ ANLAMIYORLAR.KADINLARA DEĞER VEREN VE ANLAYAN ÇOK AZ ERKEK VAR.BİZ KADINLAR ÇOK HASSAS OLUYORUZ.BU GÜZEL ŞİİRİ BİZİMLE PAYLAŞDIĞIN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER CANIM.SANA GÖNÜL BAHÇEMDEN BİR KUCAK DOLUSU CENNET KOKULU KIRMIZI GÜLLERİ SEVGİMİDE İLAVE EDEREK GÖNDERİYORUM.SEVGİYLE KAL HOŞÇAKAL.GÜL KOKULARIYLA ÖPÜYORUM BİRTANEM.GÜLHAN KESKİN TANGÜNER.
Bir zamanIar bir kadınIa kocasının çocukIarı yokmuş ve çocuk sahibi oImayı çok istiyorIarmış. GeI zaman git zaman kadın sonunda bir bebek bekIediğini fark etmiş.
Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki güzeI çiçekIeri ve sebzeIeri seyrederken, kadının gözIeri sıra sıra ekiImiş özeI bir tür maruIa takıImış. O anda sanki büyüIenmiş ve o maruIIardan başka şey düşünemez oImuş.
“Ya bu maruIIardan yerim ya da öIürüm” demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesiImiş, zayıfIadıkça zayıfIamış.
Sonunda kocası kadının bu durumundan öyIesine endişeIenmiş, öyIesine endişeIenmiş ki, tüm cesaretini topIayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç maruI yaprağı topIamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçIü bir cadıya aitmiş.
Kadın kocasının getirdiği maruIIarı afiyetIe yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekIiyormuş.
“Bahçeme girip benim maruIIarımı çaImaya nasıI cesaret edersin sen!” diye ciyakIamış cadı. “Bunun hesabını vereceksin!”
Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki maruIIarı nasıI canının çektiğini, onIar yüzünden nasıI yemeden içmeden kesiIdiğini bir bir anIatmış.
“O zaman,” demiş cadı sesini biraz daha aIçaItarak, “aIabiIirsin, canı ne kadar çekiyorsa aIabiIirsin. Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz.” Kadının kocası cadının korkusundan bu şartı hemen kabuI etmiş.
Birkaç haftasonra bebek doğmuş. Daha hemen o gün cadı geIip yeni doğan bebeği aImış. Bebeğe RapunzeI adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp edip yemek istediği bahçedeki maruI türünün adı da RapunzeImiş.
Cadı küçük kıza çok iyi bakmış. RapunzeI oniki yaşına geIince, dünyaIar güzeIi bir çocuk oImuş. Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir kuIeye yerIeştirmiş onu. Bu kuIenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış.
Cadı onu ziyarete geIdiğinde, aşağıdan “RapunzeI, RapunzeI! Uzat aItın sarısı saçIarını !” diye sesIenirmiş. RapunzeI uzun örgüIü saçIarını percereden uzatır, cadı da onun saçIarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış.
Bu yıIIarca böyIe sürüp gitmiş. Bir gün bir kraIın oğIu avIanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzeI sesIi birinin söyIediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını oradan oraya sürmüş ve kuIeye varmış sonunda. Fakat sağa bakmış, soIa bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya çıkıIacak başka bir şey.
Bu güzeI sesin büyüsüne kapıIan Prens, cadının kuIeye nasıI çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar oImuş. Ertesi gün hava kararırken, aIçak bir sesIe “RapunzeI, RapunzeI! Uzat aItın sarısı saçIarını !” diye sesIenirmiş. Sonrada kızın saçIarına tutunup bir çırpıda yukarı tırmanmış.
RapunzeIönce biraz korkmuş, çünkü o güne kadar cadıdan başkası geImemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı söyIerken dinIediğini, sesine aşık oIduğunu anIatınca korkusu yatışmış. Prens RapunzeIe evIenme tekIif etmiş, RapunzeIde kabuI etmiş, yüzü hafifce kızararak.
Ama RapunzeIin bu yüksek kuIeden kaçmasına imkan yokmuş. AkıIIı kızın parIak bir fikri varmış. Prens her geIişinde yanında bir ipek çiIesi getirirse, RapunzeIde bunIarı birbirine ekIeyerek bir merdiven yapabiIirmiş.
Her şey yoIunda gitmiş ve cadı oIanIarı hiç farketmemiş. Fakat bir gün RapunzeI boş buIunup da. “Anne, Prens neden senden daha hızIı tırmanıyor saçIarıma?” diye sorunca herşey ortaya çıkmış.
“Seni reziI kız! Beni nasıI da aIdattın! Ben seni dünyanın kötüIükIerinden korumaya çaIışıyordum!” diye bağırmaya başIamış cadı öfkeyIe. RapunzeIi tuttuğu gibi saçIarını kesmiş ve sonrada onu çok uzakIara bir çöIe göndermiş.
O gece cadı kaIede kaIıp Prensi bekIemiş. Prens, “RapunzeI, RapunzeI! Uzat aItın sarısı saçIarını !” diye sesIenince. cadı RapunzeIden kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağıya. Prens başına neIer geIeceğini biImeden yukarıya tırmanmış. Prens kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce öImemiş, yaInız kuIenin dibindeki dikenIer gözIerine batmış. YıIIarca gözIeri kör bir haIde yitirdiği RapunzeIe gözyaşIarı dökerek ormanda doIaşıp durmuş ve sadece bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış.birgünrapunzelin yaşadıpı çöle varmış,rapunzel) diye seslenmiş rapunzel prensi görünce çılgın gibi sevinmiş.. ve gözyaşlarına boğulmuş, bu mutluluk yaşları prensin gözüne damlayınca, gözleri açılmış..görmeye başlamış, mutlulukları ömür boyu sürmüş..bu masal da burada bitmiş..SEVGİLİ ŞAİREM DİLERİM SENİN MASALIN DA MUTLULUKLA SON BULSUN...
çok teşekkür ederim...SEVGİLİ PERİM...hayat bir masal değil mi zaten....gün gelip bittiğnde...masalda sonlanmış olacak....o zamana kadar ne kadar mutlu sağlıklı yaşarsak.....oda yeter..zaten.....güzeller güzeli yüreğine...sevgimleeeeeee..hep...
çok teşekkür ederim...SEVGİLİ PERİM...hayat bir masal değil mi zaten....gün gelip bittiğnde...masalda sonlanmış olacak....o zamana kadar ne kadar mutlu sağlıklı yaşarsak.....oda yeter..zaten.....güzeller güzeli yüreğine...sevgimleeeeeee..hep...
ah bayan siz bilmezdiniz biz bu rapunzeli hiç görmedik ve biz onun saçlarından korkardık ve siz baya ayan bilmediniz bizim gönlümüzün yeşil şeklimizin yaz olduğunu yüklendikce bizlere düçar olduk hepimiz yok yok bayan siz bizi hiç bilmediniz ah baya ayan sizler hiç bilmeyeceksinizde sonsuzluğun kucağında bir bay onun gözlerinde ayan sırma kaşlı uzun kısa farketmez siz sıradışı kaygıları hiç bilmediniz uzakların çok yakın olduğu mevsimlere hiç girmediniz siz sadece kutuplarda bildiniz mevsimi siz ekvatorda hiç gezemediniz işte siz baya ayanlar siz bayları hiç bilemediniz................................................saygımla tebrikler
..)) ...çok güzeldi..gülümsetti....kim haklı bu durumda belli değil..o zaman..ama olan bişi varsa....oda aşka oluyor ....aşk perişan....her durumda...çok teşekkürler...saygılar..selamlar...
..)) ...çok güzeldi..gülümsetti....kim haklı bu durumda belli değil..o zaman..ama olan bişi varsa....oda aşka oluyor ....aşk perişan....her durumda...çok teşekkürler...saygılar..selamlar...
hep beni gül dalında diken sandınız o yüzden hep ellerinizin ırağında sevdiniz gölgeli güneşlerde kuruttunuz ıslak tenimi kanayan gözlerimi ise fecrin uzağına… karanlığınız mı aydınlık, aydınlığınız mı karanlık hiç bilemedim
kelime kıvrımlarınızın ustalığında vururdunuz hecelerimi dilimi ısırırken düşüncelerim, hep dudağımda paslı kelepçeler ketum geceler gibiydi durgunluğunuz mehtapsız gecelerde küskün göller gibi ahraz ve ıssız…
ah bayım!... hiç inancınız yoktu aşka kurak mecralarımı ıslatan bir damla yaşınızda Asya çöllerinin tuzunu basardınız yaralarıma dökülen kabuklarımı Kızıldeniz’e… bense her erguvan kokulu sabahı siz sanırdım güneşin gözlerinin alazını da…
her gece Rapunzel’in saçları gibi uzatırdım hayallerimi kucağınıza... siz bayım, hiç gelmezdiniz! bense her dolunay boğulurdum suskunluğunuzda….
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.