5
Yorum
1
Beğeni
4,3
Puan
1198
Okunma

Vucûdken nefesinle, insanî mevcûd oldum
Zerre idim, aşkınla, kürre oldum, ey cânân!
Zâtında bâtın iken, nûrunla meşhûd oldum
Bir su idim, aşkınla, dürre oldum, ey cânân!
Kâinat sudûr eder, hergün bir nûrundan
Olmasaydın sönerdi, semâdaki âftâbım
Firâktayım ben geldim, geleli huzurundan
Âceba doğacak mı, sana visâl mehtâbım?
Kesret karanlığında, vahdet nûrun pinhândır
Ruhânî nûrla şâhid, oldum ey Nûrul-Mutlak
İslâmın nûru yoksa, dünya lambasız hândır
Sonsuza kadar yanar, vurdukça Nûrul- Hak
Rabb’i olduğun için, âciz kulun mağrûrdur
Hiç olmasa da olur, dünya da hiçbir şeyim
Şiddet-i zuhûrundan, zâtın göze mestûrdur
Vallahi de ben nûrsuz, hakikatte lâ /şeyim
Nûrunu temâşaya, yoktur zâtımda takat
Perdelerin olmasa, mevcudat küle döner
Tûr-i Sînâ Dağında, bir ateştir hakikat
Bu ateş-i hakikat, sana visâlle söner
Soner Çağatay / 1 Nisan 2011 / Wuppertal
Kelimeler:
Vucud: Varoluş
Mevcud: Varolan
Batın: Gizli, içinde
la / şey: Hiç, olmayan şey
Mestur: perdelenmiş, gizlenmiş
Şiddet-i zuhur: Ortaya çıkmanın, görünmenin şiddeti. Aşırı bir şekilde ortaya çıkma
Pinhan: Gizli
Dürre: İnci
Kürre: küre
Meşhud: görünen
Temaşa: seyretmek
Konu: varoluş felsefesi ve hakikat
5.0
83% (5)
1.0
17% (1)