’bir sözcüğe kaç yalan
bir dizeye kaç kurban
sığınak mı bilmem’
(I)
masallar bitmiyor, yazgı değişmiyor
kırıla kırıla kırma(ma)yı öğreniyorum
seviyorum ve severken -kıyasıya- genişliyor
dünya ızdırabım paha biçilemez oluyor çok severken
ebruli bir renk alıyor sancılarım cıvıldarken içimde
beklemiyorum,
özlemiyorum, sadece seviyorum
/ epeyce birikiyorum /
(II)
yağmur yağıyor da ben yine taşamıyorum iliklerimden
verimsiz topraklar gibi bereket doğuramıyorum
şiirim acıya kaçıyor tatsız tuzsuz günlerde
ve şiirim
geceye koşuyor soluk soluğa –sinsice-
burnundan soluyan bir coğrafya da
bulduğum bir ağaca yaslıyorum kalbimi
asıyorum, da/yanıyorum, tomurcuk kusuyorum düşlerime
(III)
kaç adam öldürüyorum ölürken
çiçeklenirken kaç tane doğuruyorum
neyse ki bilmiyorlar ne bildiğimi
yine de işime gelmiyor bir cümleyi bekletmek
her şeyi değiştirebilecek ve hiçbir şeyi değiştiremeyecek bir cümleyi
ağlatmak sonra acıyla inim inim inletmek ve bitirmek gelmiyor içimden
(IV)
daha vaktim var, buralardayım
daha
vakit var, ‘
sevgimi acıtmana’
dahası
vakit dar yalnızlığı kışkırtmana
ama kuşkularına yerim var
uzak kime ve neye göre uzak
uzak çok uzak be
sevgili(m)!
gitmelerini peydahlayamıyorum sancıyla, duralım!
daha vaktim var, henüz ölmeyeceğim kuytularda
bir şiirle ölmek için çok gencim daha
daha erken kaygılanmaya
eşkiya olma, dilime dolanıp da
(V)
benim (de) ‘masal yaşım geçmiş’ yeni anladım
n/fes kuşatmalara teslim olduğunda
bir kız çocuğu göğe doğru havalandı
artık yel değirmenleriyle
savaşamazdım
bıraktım tüm güçsüzlüğümü omuzlarımdan okyanusa
-beni yaşat hep! o yitirdiğimiz masalda-
fulya/mart2011