8
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1523
Okunma

üzüldüm, üzüldü, üzüldük...
bu sabah o kabustan sonra olan tevafuk
darmaduman olmaya ne de çok yetti....
ahh gizem, ahh beni affet...
’senin bir gülüşün bir dostunun yarasını saramıyorsa artık, sen artık kendin değilsin…’
’gizem’e...’
ah ölüler
badem gözlü
gül benizli
kör sandığım ölüler
intihar ederlerken içimde
öldüklerini bilmezler de
defalarca ölmeye yeltenirler
sokak çocukları saklanır avuç içlerime
köprü altı soğukluğuyla gelirler
tir tir titrerim çaresizlikten
yaşam hep kaybolurken tutar elimden
annem ağlar, babam puslu bakar, ben susarım
kendinden kaçarken fırtınaya tutulan
martı çığlıkları takılır dalgalarımda oltama
gizem, öyle kal(sın) diye dua ederim de
elinden tutamam, yanında olamam
vefasızlığımla kurban edilmeyi bekler gibi
affına sığınırım, suçuma bedel biçmesini isterim
acizimdir, sözlerim biterken sesimin değdiği yerde
suçluyumdur, konuşup da boğulurken sesimde
lanetli bir orman gibiyim bugün
ağaçlarım bir bir yıkılıyor üzerime
sense bir kırlangıç gibi uzaklığımı seyrederken hep
yahut konaklamaya gelmiş bir yolcu edasında
üzerime basa basa geçip giderken
için sızlamazken de ağlamadım inan
bir dal gibi ezilirken de ben, galiptin sen
suçluydum, susuyordum...
bildiğim tek şey vardı, ölüyordum...
ve sen bana benzemiyordun!
fulya/mart2011